Millet olarak garip garip haberleri izlemekten şoka girdik sanki!
Tepkimiz sıfır, itirazımız sıfır, alışılmış bir duruma dönüşüyor geçmişte çok kızdığımız konular...
Akılların almadığı olayların yaşandığı bir topluma ne zaman ve nasıl dönüştük anlamak imkânsız!
Daha anne kucağı görmeyen bebekleri para kazanmak uğruna canice öldüren hemşireler, doktorlar, 112 acil servis elemanları...
Sekiz yaşındaki çocuğun en yakınları tarafından katledilmesi...
Kadınların sokak ortasında bebeğinin yanında vurulması, öldürülmesi...
Bakanların, siyasetçilerin farklı farklı tartışma ortamları yaratma telaşı vs...
Bölgemizde savaşın tamtam sesleri, mazlumların katledilmesi...
Aklılara insanlık olarak, ülke olarak bu gidişatımız nereye sorusunu getiriyor.
Ekonomi derseniz kendi başını almış gidiyor!
Altın, dolar, euro beklentileri her ay artarak güncelleniyor ilgili kurumlarda!
Parası kalmayan siyasetin yeni yeni vergi taktikleri...
Aç kalmak, kirasını ödeyememek size, lüks araçlar makam sahiplerine, bürokrasiye!
Yakın zamanda KDV’nin KDV’si ÖTV’nin ÖTV’si gelirse diye sakin sakin bekleyin...
Unutmayalım ki, bir de enflasyonumuz var tozpembe hayaller ve rakamlarla eğlenen!
Yeni yıl, yeni dert beklentileriyle birlikte yeni umutlara gebe toplumun birçok kesimi açısından.
Memurların-Emeklilerin beklentileri geçinmek için yeterli oranda zam.
Oysa TÜİK’e göre her şey yolunda...
TÜİK sepetinde enflasyon kanatları yolunmuş kuşa dönmek üzere,
Piyasayı, çarşı-pazarı karıştırmazsanız.
Bana ne, neme lazım mantığını benimseyenler içinde sezon geride kalmak üzere sanki...
Ne demişler; “Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar”
Başlığımızın hikayesini de paylaşalım isterseniz.
Geçmiş bir devirde mahallenin birinde yaşlı bir çift yaşarmış.
Yaşlı kadın tek geçim kaynakları olan bir inekten aldığı sütle tereyağı yapar, eşi de yapılan tereyağını günlük olarak mahallenin bakkalına satarmış.
Bakkal, yaşlı adama çok güvendiğinden getirdiği tereyağını hiç tartmazmış.
Bir gün şüphe düşmüş içine, acaba mı demiş.
Yaşlı adam tereyağını bırakıp gittikten sonra tartıya koymuş ve 900 gram olduğunu görmüş;
Yarın geldiğinde, bunun hesabını sana sormaz mıyım, bir daha senden tereyağı almam diyerek söylenmiş...
Ertesi gün, yaşlı adamın gelmesini dört gözle beklemeye koyulmuş!
Yaşlı adam her zamanki gibi elinde tereyağı ile girmiş içeriye, bakkal sert bakışlarla yaşlı adama bakarak; senden bir daha tereyağı almayacağım demiş.
Adam şaşkınlık içerisinde, efendim! Bir yanlışım mı oldu size karşı? demiş.
Bakkal öfkeli bir tavırla, bey amca! getirdiğin tereyağını tarttım, 900 gram geldi.
Bu yaptığın, ayıp değil mi? diye bağırmış, çağırmış.
Yaşlı adam, utanç içinde başını öne eğerek;
Evladım! bizim terazimiz yok, sizin bakkaldan bir kilo toz şeker almıştık onu tartı olarak kullanıyoruz demiş.
Bakkal bu cevaptan sonra utancından ne söyleyeceğini bilememiş, susup kalmış.
Hikayemiz bitti bitmesine amma hayat devam ediyor.
Şimdilerde baktığımızda, utanma kelimesi nostalji albümlerinde kalmış gibi davranıyoruz...
Ne diyelim riyasız, yalansız, hilesiz bir toplumda yaşamak ümidiyle.