Tamam vazgeçtim.
Çoğunluk diyor ki, “Ne var canım otobüs işleten belediye taksi işletemez mi?”
Peki işletsin.
Ben bir öneri yaptım.
Londra’da, Paris’te, Berlin’de genelde yapılan uygulamayı önerdim.
İhale yap isterse Koç Holding girsin, isterse Uber girsin, isterse enişteniz girsin ama belediyenin karşısında sağlam bir şirket olsun.
Yolcunun da belediyenin de muhatabı olsun, yaptırımı olsun dedim.
Medeniyet önerdim.
İstemeyenler çoğunlukta.
Kendi tuttuğu taraf yanlış da olsa yapınca sorun görmüyor kimse, karşı taraf yapınca ise mesele büyük oluyor.
Burada bile yandaşlık hakim.
Vallahi umurum değil.
Layık olduğunuz gibi yönetilirsiniz.
İster yerelde, ister genelde.
Elbette ki, belediye bilmem hangi üreticiden 10 bin araç satın alabilir ve bunları kiraya verip, işlettirebilir. Zor bir iş değil.
Ama yarın “Tüm taksiler İmamoğlu’nun hemşehrilerine kiralanmış. Şoförlerin alayı bilmem nereli, CHP örgütünden olmayana taksi vermiyorlar, taksileri bok götürüyor, şikayet edecek adam bulamıyoruz” falan diye gelmeyin karşıma.
Ya da 4 yıl sonra bir seçimde başka bir parti gelirse “Taksi sözleşmelerimiz yenilenmiyor, kendi partililerine veriyorlar” falan diye ağlayıp zırlamayın.
Layığınızı bulmuş olursunuz.
Ben kıs kıs gülerim halinize.
Düşer mi düşmez mi!
Turizm Bakanı bir röportaj vermiş. Nasıl olduysa görmemişim.
Bakan burada demiş ki, “Ayasofya’nın ibadete açılmasından turizm adına bir endişe duymam. Biz onun çözümünü buluruz.”
Kelimesi kelimesine bunu mu dedi bilmiyorum.
Bunu İznikli bir okurumun verdiği bilgiden öğrendim.
Okurum diyor ki, “Etkilenir.”
Örnek olarak da İznik’teki Ayasofya Camii’ni veriyor.
İstanbul’daki Ayasofya kadar eski bir kilise olan İznik Ayasofya Kilisesi Hristiyanlık tarihi açısından önemli bir kilisedir.
8. yüzyılda İznik Konsilinin burada toplandığı öne sürülür.
1331 yılında Orhan Gazi tarafından camiye dönüştürülmüştür ve yıkılmaya yakın harap bir haldeyken 2007 başında restorasyona alınmış, her ne kadar restorasyonla ilgili eleştiriler olsa da, inanmayacaksınız belki ama fena da restore edilmemiştir.
Okurumun “Etkilenir” cümlesi ise sayılara dayanıyor. Diyor ki, “İznik’teki Ayasofya Camii’ni cami olarak yeniden ibadete açılmadan önce yılda yaklaşık 100 bin turist ziyaret ederdi. Buranın ibadete açılmasından sonra bu sayı giderek düştü. Bu düşüşün oranı yüzde 70’i buldu.”
Herhalde Bakan Ersoy’un elinde bu sayılar vardır.
Kurtuba Camii
Devlet Bahçeli’nin söylediklerine tamamen katılıyorum ve başından beri aynı şeyi söylüyorum.
“Ayasofya’yı ibadete açıp açmamak tamamen bizim vereceğimiz bir karardır. Ne Yunanistan’ın ne de başka bir ülkenin bu karara karışma hakkı vardır.”
Ayasofya Camii ile çağdaş sayılabilecek Kurtuba ya da Cordoba Camii’nin durumu ortadadır.
786 yılında Endülüs’te Emevi Devleti’nin yapımına başladığı bu camii 400 yıl cami olarak hizmet verdikten sonra, Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılmasından sonra İspanyollar tarafından katedrale çevrilmiştir.
16. yüzyılda da çevresine çeşitli eklentiler yapılmıştır.
Camiden kiliseye çevrilen bu müthiş eser, bugün UNESCO’nun dünya tarihi mirası listesindedir.
Kimse de “Bunu orijinal fonksiyonuna çevirin. Ya da müze yapın. Yoksa Unesco bunu listene çıkarır” falan dememektedir.
Karar İspanya’nındır. Mal sahibi onlardır.
Ayasofya için de aynı durum geçerlidir.
Ve bir kez daha tekrarlayayım.
Ayasofya’yı ibadete açmak için ne yargı ne Meclis kararına ne de CHP’ye ihtiyaç vardır.
Tek imzalı bir Cumhurbaşkanlığı kararı yeter.
O yüzden bağırıp çağırmaya gerek yoktur.
Karara gerek vardır.
Virüs bana cevap vermiyor
Bazıları bana yanıt vermemeyi önemli bir halt zannediyor galiba.
Kompleks böyle bir şey olsa gerek.
Zannedersin ki, yanıt bekliyorum.
Çok şükür öyle bir derdim yok.
Coronavirüsle ilgili yazılar da yazıyorum.
O da yanıt vermiyor.
Ama ben yine yazıyorum.
Çünkü ben gazeteciyim.
Topluma, insanlığa zararlı şeylerle ilgili yazarım.
İnsana, topluma, ortama zarar veren virüsleri de yazarım, haksızlığı da yazarım, namussuzluğu da yazarım.
Bunların bana yanıt vermeleri gerekmez.
Hele verecek yanıtları yok ise hiç gerekmez.
Böyle muhalefet olursa
Biz Fetullahçılara işbirliği yaptık ve Kemalistlerle FETÖ’cüleri birbirine kırdırdık diyerek inanılmaz bir itirafa imza atan AK Parti Medya ve Tanıtım Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı’yı iktidara yakın kalemlerin eleştirmesini, karalamasını anlarım.
Haklı da olurlar.
Gereksiz bir itiraftır ve partilerine, tuttukları tarafa zarar verir.
Fakat gariptir iktidara muhalif olduğunu iddia eden bazı yazarlar da Ayvalı’ya kızmışlar.
“Bu çocuk eskiden FETÖ’cüydü” diyorlar, “Şaşkın” diyorlar.
Bir anlamda “Buna güvenilmez” diyorlar.
“Sonunda biri doğruyu söyledi” nedense diyemiyorlar.
AK Parti’nin yapması gerekeni, Ayvalı’yı karalama işini yapıyorlar.
İşte bu yüzden AK Parti çok şanslı bir parti.