Yıllardır yazar söylerim ama bir değişim olmaz.
Bir kez daha yazıp söylemekte de ayıp olmaz!
Söyleyeceğim değil de soracağım şudur:
“Bu polis kardeşlerimizi kim eğitiyor, nasıl eğitiyor?”
Kırk kere yazdım.
Polisimiz ne olaylara nasıl müdahale edeceğini biliyor ne suçluyu nasıl yakalayıp derdest edeceğini.
İşte son olay.
Ceren’in katili canavar, yakalanıp polis otomobiline bindirildikten sonra da bir polisi bıçaklıyor! Öldürebilirdi ama Allah tarafından emniyet mensubumuz yaralanarak kurtuluyor!
Peki bir şiddet zanlısı bir kişinin nasıl gözaltına alınacağı, nasıl derdest edileceği, nasıl polis aracına bindirileceği ile ilgili belirli bir protokol, belirli bir yöntem yok mu?
Öğretilmiyor mu?
Üzeri aranmıyor mu?
Hadi arandı bulunamadı ya da bazen bir kemer, bir ayakkabı bağı bile bir cinayet aleti olabilir, polis aracına bindirilen kişinin ellerini kelepçelemek çok mu zor!
Şair, yazar, gazeteci gözaltına alındığında ya da mahkemeye getirilirken ellerine kelepçe vurulur da, katil yakalandığında kelepçe takılmaz mı!
*
Mini mini
Geçelim polis kardeşlerimizle ilgili bir başka mevzuya.
En azından sahada, aktif görev yapan polislerimizin belirli bir cüssede, belirli bir yapıda olması ile ilgili bir kural, bir yönetmelik yok mudur Allah aşkına.
Polis dediğin gerektiğinde müdahale edecek, etkisiz hale getirecek, yere yatıracak, kelepçe takacak, halkı ve kendini koruyacak!
Bunun için bir cüsse, bir endam, bir güç gerekir!
Kimse kusura bakmasın ama bazı memurlara bakıyorum değil bir suçluya müdahale edip, onu alaşağı edecek, üflesen yıkılacak gibi duruyorlar!
Minyon gençler.
Kollar incecik, çöp gibi.
“Kapı gibi” dediğimiz polisleri görüyorum ama sadece Cumhurbaşkanlığı koruma ekiplerinde.
Hepsi aslan, hepsi dalyan.
Cüsseli olanlar belli ki oraya alınmış, geri kalanların büyük bölümü incecik, narin gençler!
Yahu minyon bile olsalar en azından düzenli spor, düzenli egzersiz ile bu arkadaşları biraz cüsseli hale getirin.
Mini mini valimiz olur ama mini mini polis komik oluyor hakikaten!
*
İkramiyeler devretmeli
Milli Piyango’da büyük ikramiyelerin çıkıp çıkmaması ile ilgili tartışmalar bitmiyor.
Bırakın büyüğü acaba küçükler çıkıyor mu diyerek yangına körükle gitmeyeyim.
Ya da “Ahlaksızlık o kadar genel geçer oldu ki, hiçbir şeye güven kalmadı memlekette” demeyeyim.
Söyleyeceğim başka bir şey.
Bu tartışmaları bitirecek evrensel bir model var.
İkramiyenin devretmesi.
Büyük veya küçük ikramiye olarak belirlenen miktardan bilet alanlara isabet etmeyenler hemen ertesi haftaya, yıl içinde süresi zarfında tahsil edilmeyenler de süre dolduktan sonraki ilk çekilişin ikramiyesine eklenirse sorun biter.
Ve piyango çekilişleri de daha keyifli hale gelir.
Mesela geçen yılın 70 milyonluk ikramiyesi alınmadı.
Bu ikramiye bu yılın ikramiyesine eklenip büyük ikramiye 150 milyon TL olsaydı durum daha cazip olmaz mıydı!
Avrupa’da, Amerika’da büyük lotaryalarda ilk hafta atıyorum 30 milyon avro olan ikramiye hiç kimseye isabet etmezse bir sonraki haftaya ekleniyor.
İkramiye arttıkça talep de artıyor ve bir hafta içinde yüz milyonlarca avroya ulaşıyor.
Bizde de öyle olur!
Ama tabii o zaman da “Acaba gerçekten kime çıktı” diye başlarız konuşmaya.
Çünkü en önemli şeyi kaybetti bu ülke.