Corona salgını nedeniyle hekimlerle sıklıkla bir araya geliyor, çoklukla mesajlaşıyoruz.
Ben okuduğum ilginç makaleleri kimi tanıdığım hekimlerle paylaşıyorum, onlar da beni gelişmelerle ilgili sürekli güncel bilgilerle donatıyorlar.
Sağolsunlar.
Tüm bu etkileşim sonucunda anladığım bir şey var.
Corona’dan en fazla etkilenenler corona hastaları değil.
Asıl sağlık sisteminden fayda sağlayan diğer hastaların durumu en az corona olanlar kadar zor ve sıkıntılı.
Acil olmayan tüm ameliyatların ertelenmesi çok önemli değil belki ama pek çok acil ya da zamanlı rutin tedavi corona nedeniyle sekteye uğramış vaziyette.
Acil servis hekimlerinden öğrenebildiğim kadarıyla kalp krizi geçirdiği halde acile gitmekten imtina eden hastalar var.
Daha büyük bir sorun ise “kan bağışı”.
Türkiye’de zaten çok da yeterli olmayan kan bağışları, corona salgını nedeniyle dibe vurmuş, neredeyse sıfıra inmiş vaziyette.
En sıkı kan bağışçıları bile salgın korkusu ile kan vermek için hastanelere, kan merkezlerine gitmekten korkar hale gelmişler.
Bu da sağlık sistemimiz açısından hem bugüne hem de yarına yönelik önemli bir risk demek.
Kan stoklarımız tükeniyor demek.
Türkiye’de kan denince akla gelen ilk kurum ise hiç kuşkusuz Kızılay.
Bağışların büyük bölümü neredeyse Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana Kızılay’a, Kızılay Kan Merkezlerine yapılıyor.
İstanbul’da ve Ankara’da Kızılay adını taşıyan semtlerimizin olması boşuna değil.
Ancak dediğim gibi insanlar bu merkezlere gidip kan vermeye çekiniyorlar.
Peki madem insanlar kan vermek için buralara gitmeye çekiniyor, Kızılay neden kendi halkın ayağına gitmiyor.
Bu Kızılay’ın yapmadığı bir şey de değil.
Gezici kan bağışı noktaları her zaman vardı.
Bunları şimdi biraz daha etkin biçimde devreye sokmak, belki halkın biraz daha rahat kan bağışında bulunmasına imkan sağlamak için buraların giriş çıkışlarına birer dezenfeksiyon sistemi kurmak çok mu zor!
Bunları da ille de en tepeden birilerinin düşünüp “Böyle yapın” demesi ve “Baş üstüne efendim” şeklinde yapılması mı gerekiyor!
Kıymayın o pistlere
Florya halkının tepkisi üzerine pandemi hastanesi yolun diğer tarafına alındı.
“İlle de yeni olacak” diye başlanan hastane inşaatı koca arazide yer yokmuş gibi tam da iki pisti de işlevsiz hale getirecek bir noktaya konumlandırıldı.
Kapalı Havalimanının pisti olsa ne olur olmasa ne olur diyecekseniz bu yazıyı okumayın.
Bizi kıskanmaktan çatlayan Almanya’nın başkenti Berlin’de Tempelhof adında bir havaalanı vardır.
1923 yılında açılmış, Nazi rejimi sırasında zirveye çıkmış bir havalimanı.
Benim de çok sevdiğim bir terminali vardır.
Benim sevmemin nedeni ise içindeki şahane model tren dükkanıydı. Gerçekten Avrupa’nın bence en iyi model trencilerinden biriydi.
Neyse konuyu saptırmayayım.
Tempelhof Havalimanı bir süre önce kapatıldı.
Ama yıkılmadı.
Terminal bazen mülteciler için konaklama yeri olarak kullanıldı, gerekli hallerde farklı amaçlarla kullanılmak üzere duruyor.
Ama daha önemlisi pistleri de gıcır gıcır duruyor.
Havalimanı şu anda Berlin’in piknik ve mesire yeri.
Ama hiç kimse pistleri yıkmıyor dökmüyor, kullanılmaz hale getirmiyor.
Dünyanın kırk türlü hali var, “hini hacette” kullanılır diye korunuyor.
Biz ise en az yarım milyar dolar değerindeki pistleri kullanılmaz hale getiriyoruz.
Bazıları diyebilir ki; “Ne var canım biz Almanya’dan daha zengin bir ülkeyiz.”
O zaman da onlara sorarım: “Madem öyle niye vatandaştan para toplamaya çalışıyoruz.”
Sahra hastanesi budur zaten
Adana’da belediyenin yapmış olduğu “sahra hastanesi” ile ilgili olarak CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na epey bir “hakaret” geliyor.
Tabii niyeyse bana da.
Bazı ahmaklar televizyonda ağırladığımız konukların fikirlerine bizim de kefil ya da ortak olduğumuzu düşünüyorlar ya da iddialarına katıldığımızı.
Oysa sıklıkla tersi de oluyor ama ahmaklara bunu anlatmak mümkün değil.
Kemal Kılıçdaroğlu veya başka siyasetçinin söylediği onu bağlar beni değil.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun söz ettiği Adana Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı “sahra” hastanesine gelirsek.
Sahra Hastanesi bize özgü bir askeri terim.
Savaş alanında kurulan geçici ve hareketli hastaneler için kullanılan deyim.
İngilizcesi “field hospital” yani “arazi hastanesi”
Bugün salgın, doğal afet, mülteci akını gibi zamanlarda hastane amaçlı olmayan birtakım binaların ya da çadırların kısa süre içinde hasta bakımı için kullanılacak hale geçici olarak getirilmesine verilen isim bu.
Yani tam da Adana Belediyesi’nin yaptığı.
New York’ta da yapılan, İtalya’da da yapılan, Fransa’da da yapılanların bir benzeri.
Adı üstünde yani “Sahra Hastanesi”.
Kılıçdaroğlu “Adana Belediyesi 100 yataklı şehir hastanesi yaptı kısa sürede” deseydi haklısınız.
Kızın ya da dalga geçin.
Ama dediği açık:
“Sahra Hastanesi”
Yani tam da tarife uygun.
İnşallah kullanmaya gerek kalmaz ama gerektiğinde olması gereken budur.
Hermes’in Çin rekoru
"Günün manşetlerini ve en çok okunan haberlerini her sabah e-postanızdan takip etmek için Habertürk bültene üye olun."
Size Çin’den bir haber.
Corona nedeniyle Çin’in Guangzhou kentindeki Hermes mağazası da kapanmış.
Ve uzun bir aradan sonra birkaç gün önce açılan bu mağaza yeniden açıldığı ilk gün rekor bir satışa imza atmış....