Darbe ile ilgili dünkü yazıyı okuyan okurların bazıları sormuş, “Darbe demişsin de Rand Corporation’ın raporundan hiç bahsetmemişsin” diye.
Vallahi kabak gibi ortada duran bir şeyden bahsetmek pek adetim değildir ama madem arzu ettiniz bahsedelim.
Türkiye’de son 15-16 yıllık dönemde “darbe meselesini” gündeme getirenlerin kimler olduğu belliydi.
“The Cemaat” yani FETÖ, siyaset üzerinde baskı kurmak, siyasi erki kendine yakınlaştırmak için sürekli olarak bu darbe meselesini canlı tuttu.
Ellerine geçirdikleri Emniyet İstihbarat ve ellerindeki medya organları ve medya figürleri ve figürcükleri ile kendini güvensiz hisseden iktidara “’Bakın biz olmasak sizi darbe ile indirirler” mesajı verdiler.
Hatta bu yetmediği zaman aynı kanallar ile suikast iddiaları bile ortaya attılar.
Bu yolla TSK içinde bir tasfiye gerçekleştirdiler, kendi darbecilerini TSK içinde yukarılara taşıdılar.
Sonunda da bizzat darbe yapmaya kalkıştılar.
Yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Şimdi artık burada ellerinde bir Emniyet İstihbarat yok.
MİT’te başından beri düşman oldukları Hakan Fidan gibi bir isim var.
Bu yüzden de “darbe iddialarını” artık buradan yönlendiremiyorlar.
O zaman ne yapmak gerekiyor.
Bu iddiaları dışardan yönlendirmek.
Nereden ABD’den.
Niye?
Çünkü “The Cemaat” en iyi orada organize.
Oradaki sözde düşünce kuruluşları ile, Think Tank’ler ile, satın aldıkları sözde entelektüeller ile “darbe” söylentilerini oradan köpürtüyorlar.
Buradaki artıkları da bunu gündeme taşıyor.
Mesele bu kadar basit.
*
Adı üstünde Taksim
Anladığım kadarı ile İstanbul’daki yeni kavga Taksim üzerinden yapılacak.
Bunun ilk sinyalini, Turizm Bakanı Ersoy’un gazetecilere gösterdiği Taksim Planı’nda gördüm.
Taksim Meydanı’nın nasıl bir meydan olacağı meselesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bırakılmayacaktı.
Geçen Cuma Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy ile buluşmamızda da Bakan’a Taksim Meydanı’nın ortasına yapmayı planladıkları dükkanları gösterip, “Sayın Bakanım rica ediyorum. Bunu buraya yapmayın. Üç gün sonra bunlar mezbelelik haline gelir. Çirkin çirkin döküntü dükkanlar oluşur” dedim.
O da “Bunlar dönemlik olacak. Kalıcı değil” dedi.
Ben de “Öyle başlar sonra araya o girer, bu girer kalıcı olur. Yazık olur meydana” dedim.
“Çirkin bir şey olmasına izin vermem” dedi.
“Siz vermezseniz ama siz gidersiniz gelen verir” dedim.
“Bunu yapmayalım da mevcut çadır mı kalsın orda” diye ısrar etti.
Ben de “O çadır geçici herhalde. Atatürk Kültür Merkezi inşaatı bitince çadır oradan kalkar. Hatta bana göre en doğrusu Atatürk Heykelini de AKM’nin önüne doğru taşımak olacaktır” dedim.
Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi de meydana “Kavuşma Durağı” adı altında ilginç bir şey yapmış.
Kötü mü değil.
Hatta insanı çeken bir tarafı var. Dünyanın pek çok yerinde büyük meydanlarda zaman zaman gördüğümüz bir tür enstalasyon. Kalıcı olmayan, daha çok Taksim Meydanı’nın yeniden yapılması ile ilgili katılımcı bir davet.
Koruma Kurulu hem bu Kavuşma Durağı’nın hem de meydanın ortasındaki çadırın kaldırılmasına hükmetmiş.
Bunu da Murat Bardakçı duyurdu.
Karara hiçbir itirazım yok. Hatta doğru buluyorum. Ama doğrusunu isterseniz merkezi iktidarın bu meydanın yeniden düzenlenme işini yerel yönetime bırakmayacağının da bir işareti olarak görüyorum.
Taksim bir kez daha siyasi bir tartışmanın meydanı olacak gibi duruyor.
Eskiden su taksim edilirmiş burada.
Şimdi siyasi taksimat yapılıyor!
*
Size ne kardeşim!
Cem Yılmaz ile Serenay Sarıkaya aşkı milleti amma gerdi bu kardeşim.
Size ne be!
İkisi de bekar.
İstediklerini yaparlar.
“Defne’yi aldatmış”
Bence öyle bir şey yok. İkisini birden idare etmeye kalkışmamış ki, Serenay’ı bulunca Defne’yi terk etmiş.
Ayrıca etmese bize ne?
Üçünün arasında bir mesele.
Aralarında yaş farkı varmış.
Sanırsın Cem Yılmaz 75 yaşında kerli ferli işadamı.
Üstelik Cem Yılmaz yaşı olmayan bir adam. Tarzı yarı yaşındakilerden daha genç.
Olmasa bize ne?
Serenay bu adamda ne buldu diyen densizler var.
Bir şey bulmuş ki beraber.
Sizi mi gerdi!
Bir meziyeti var ki bunca güzel kadın bu adamla beraber olmaktan keyif alıyor.
Sıkıcı bir yakışıklı mı, pek de yakışıklı sayılmasa da eğlenceli, hayatı yaşamayı seven biri mi?
Hadi tercih edin bakalım!
Hepsini geçtim, Serenay Sarıkaya’nın anası mısınız, babası mı?
Onlar bir şey dese anlarım da başkalarına ne oluyor!
İki bekar insan özgür iradeleri ile beraber oluyorlar.
Hiç kimseyi ilgilendiren bir şey yok.
O yüzden rahat bırakın.
En azından şimdilik.
Nasılsa bir ara ayrılırlar.
O zaman yine konuşursunuz bol bol.
Dünyanın en doğru, en ahlaklı, en olması gereken insanlarıymış pozunda!