Adının başına profesör unvanı kondurulunca “Alim” olunmadığını her gün bize tekrar tekrar hatırlatmak zorunda olanlar bunu yapacaklarına unvanlarından vazgeçseler çok daha iyi olacak galiba.
Onlar bunu yapmıyorsa, ne işe yaradığını 12 Eylül döneminden bu yana anlamadığım YÖK bu unvanları geri alsa ne iyi olacak aslında.
AK Parti Milletvekili Profesör Orhan Atalay’a alfabe ile ilgili biraz bilgi, biraz ders vereyim dedim.
Olmamış, anlamamış.
Ne kadar basit anlatırsam anlatayım anlamayacak, besbelli.
Bir de yanıt vermeye kalkışmış tüm profesör bilgisizliği ile.
Şöyle yazmış sosyal medyasında:
“Hiç kimse tekrar başa dönelim demiyor ama her şeyimizle içinde varlık bulduğumuz coğrafyamızın tüm dillerinden terkiple geliştirilmiş dünyanın en zengin diline, Osmanlıcaya karşı bu nefret niye? Dedelerimizin mezar taşını kime okutalım?”
Gerçekten cehaletin bu kadarı için Türkiye’de profesör olmak lazım.
Adamı okuyan zanneder ki, Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’de konuşulan dili değiştirdi.
Yahu değiştirilen şey dil değil alfabe.
Yani dilin hangi işaretlerle yazıldığı.
İster Osmanlıca yazarsın, ister Türkçe, ister Fransızca...
İşaretin dille ne alakası var.
Osmanlıca dediğin zaten asla halkın genelinin kullandığı dil olmamış ki!
Vatandaş bugün kullandığı dil ne ise o gün de üç aşağı beş yukarı aynı dili kullanıyormuş.
Osmanlıca dediğin bürokrasinin, aydının, elitin dili.
Vatandaşın dili değil.
Yani senin bugün anlamadığın mezar taşını, o gün de anlamıyordu okuyanlar. Eğer ki çok iyi eğitimli, çok elit bir kesimden değilse.
Zaten muhtemelen senin dedenin mezar taşında öyle bir seçkin dili de kullanılmıyordu Orhan Atalay.
Peki Osmanlıca ortadan kalkmış mı?
Ne yalan söyleyeyim, kalkmış zamanla.
Ama bunu kaldıran Mustafa Kemal ya da Cumhuriyet değil.
Zaman ve topluma yenik düşmüş.
Bugün ne yazık ki, gençlerin büyük bölümü bırakın ağdalı Osmanlıcayı, 40-50 sene önce kullanılan kelimeleri bilmiyor, anlamıyor.
Fakat bunun sorumlusu Harf Devrimi değil.
Eğitimin bozulması, yaşam tarzının değişimi.
Sadece biz değil Fransızlar bile şikayetçi dillerinin kelime haznesinin daralmasından.
Yani ille birini suçlayacaksan dil kötüye gidiyor, daralıyor diye.
Atatürk’ü suçlamayacaksın.
Atatürk’ten sonra bu eğitimi bu hale getirenleri suçlayacaksın.
Eğitim reformu diye diye eğitime tecavüz edenlere kızacaksın.
Senin gibilere profesör unvanı dağıtan eğitim sisteminden şikayet edeceksin.
Atatürk’e kızmayacaksın.
Onun izinden gitmeyenlere kızacaksın.
*
Kendime kızdım
Ben de kendime kızayım biraz.
Geçen gün Türklerin ilk alfabesi Uygur diye yazmışım.
Salaklık mı diyeyim, dikkatsizlik mi bilemedim.
Doğrusu Göktürk alfabesi olacaktı.
Özür dilerim.
*
İstanbul’un deprem raporu
Birkaç haftadır depremle ilgili programlar yapıyorum televizyonda, Habertürk TV’de.
Önce yerin altında olup biteni anlatmaya çalıştık.
Dün de yerin üzerine baktık.
Bu konuda en yetkin üç hocamızla.
Şunları öğrendik:
- İstanbul’un büyük bölümündeki yapı stoğu incelenmiş. İlçe ilçe, semt semt, mahalle mahalle, ev ev tüm bilgiler 2005 yılında tamamlanan bir raporla belediyeye verilmiş.
- Belediye bu raporu almış ancak ortaya çıkan maliyeti görünce çok fazla üzerinde durmamış.
- Kentin tüm zemin etüdü yapılmış, hangi bölgede nasıl bir zemin var pafta pafta belirlenmiş. Genel olarak büyük sorun yok. Dere yatakları, sahil kesimleri ve heyelan bölgeleri dışında zeminden kaynaklanan bir büyük sorun görünmüyor.
- İstanbul’da 1,2 milyon binanın yaklaşık yüzde 30’u riskli gruba giriyor. Ancak bu 1,2 milyon binanın yüzde 30’unun depremde yıkılacağı anlamına gelmiyor.
- 2000 yılı öncesi yapılan binalardaki asıl sorun beton kalitesi. Betonlar tam anlamıyla felaket.
- İstanbul’un konut stok incelemesi San Francisco’dan ve Tokyo’dan daha iyi yapılmış ve daha kapsamlı.
- Mali sorumluluk yüklenmeden, bina denetimin doğru düzgün yapılmasını sağlamak mümkün değil.
- Yeni Başkan İmamoğlu’nun talep etmesi halinde 4 üniversitenin birlikte hazırladığı bu raporla ilgili başkana bir brifing vermeye ve çözüm yolları önermeye hazır bir ekip var.