Önlemlerin gevşetildiği ve yavaş yavaş “Evde kalma” moduna geçtiğimizi anladık dün.
“Gevşemenin” Bilim Kurulu’nun önerilerine “rağmen” yapıldığı aşikar.
Çünkü bilim “AVM’lerin Haziran ortasından önce” açılmaması gerektiğini, liglerin başlamaması gerektiğini, en azından Haziran başına kadar sabretmek gerektiğini söylüyordu.
Ancak AVM’ler bu köşede iki hafta önce dile getirildiği gibi “11 Mayıs’ta” açılacak.
AVM Yatırımcıları Derneği’nin bu kadar erken açılmayı istemediğini biliyorum.
“Sağlık Bakanlığı karar vermeli, açılış prosedürünü Sağlık Bakanlığı hazırlamalı, AVM’lerin ve içindeki dükkanların yükümlülüklerini Sağlık Bakanlığı belirlemeli” diyorlardı.
Bana göre de erken olacak bu açılış.
Bunca risk ortadayken akıl ve bilim tersini söylerken kim gider AVM’ye.
Allah aşkına söyleyin siz gider misiniz?
Bir ton masrafla açılacak ve bomboş bekleyecek.
İş mi bu!
Dükkanlar kira ödese ne olur, ödemese ne olur?
Temizlik yapılacak, ısıtma soğutma yapılacak, şimdi üzerine bir de dezenfeksiyon yapılacak, hatta muhtemelen bir sürü yeni sistem kurulacak, yok mikropları öldüren klima sistemi, yok ultraviyole korumalar falan gibi işe yarayıp yaramadığı belli olmayan bir sürü yatırım yapılacak.
Niye?
Boşu boşuna...
Çünkü günde 30-40 bin kişinin gittiği AVM’lere gitse gitse birkaç yüz hadi bilemediniz 1-2 bin kişi gidecek.
Yazık!
Yine sokağa bir sürü para atılacak.
Yıllardır böyle gösteriş işleri için sokağa para atmaktan bıkmadık.
Şimdi görülen o ki, pek para da yok üstelik!
Bazen tornistan iyidir
Maske işinde “geri adım” atılması ve doğruya dönülmesi iyi oldu.
Kendimden örnek vereyim.
3 kişilik ailemizde bir bana devletten maske almak nasip oldu.
Geçen 19 Nisan’da telefonuma gelen iki kodla eczaneye gittim.
Kodlar çalışmadı ama TC numaramla 5 adet maskemi aldım.
Devletime teşekkür ettim.
Ertesi gün ilk maskemi takıp işe gitmek istedim.
Taktığım maskenin ipleri koptu. Onu cebime koyup yenisini taktım.
İş yerine varınca kopan ipleri zımba ile yerine taktım.
15 günde televizyon programı için 6 gün işe gittim.
3 kez de alışveriş için evden çıktım.
Eşim de kendisine maske gelmediği için benim maskeleri kullanarak iki kez kendi ofisine gitti.
16 gün 5 maske ile idare ettikten sonra dün Sağlık Bakanlığı’nın cep telefonu aplikasyonundan maske talep edilebileceğini görünce talep ettim.
Gelen yanıt “Maskenizi aldınız” oldu.
Bu nedenle maske satış yasağının kaldırılması yerinde bir karardır.
Başından beri “Yasaklamayın denetleyin” dedik durduk.
Sonunda hatadan dönüldü.
Bu bile önemli bir gelişme.
Darısı diğer hataların başına!
Sen mi ödeyeceksin TFF
Türkiye Futbol Federasyonu da emri aldı ve ligi başlatma kararı verdi.
Peki sporcu sağlığı ne olacak?
Süper Lig’de bir maçta, seyircisiz oynanması halinde dahi en az 200 kişi görevalıyor.
Bunların sağlığı sağlık değil mi?
Hele hele oyuncuların durumu.
Bir Covid’li futbolcu üç hafta sonra tüm ligin hastalanması demek.
Hâlâ mı aklınız başınıza gelmedi.
Hadi sağlık umurunuzda değil, bu işin mali yönü ne olacak!
Diyelim ki, yılda birkaç milyon avro alan bir futbolcu koronaya yakalandı.
Bunun sorumluğu kimde olacak!
Ahlaki sorumluluğu federasyonda onda şüphe yok da mali sorumluluğu kimde?
De ki Falcao hastalandı.
Yılda 6 milyon avro alan adamın futbol oynayamadığı günlerin sorumluğu kimde?
De ki Sörloth hastalandı.
Trabzonspor bu yüzden şampiyonluğu kaçırdı.
Sorumluluk kimde!
Tarihin gördüğü en beceriksiz federasyon.
Bu işin mali yükünü alacak mısın!
Bütün kulüplerin futbolcu sigortalarını ödeyebilecek misin!
Amerikan sağlık sistemi mi dediniz!
Bir iki gün önce New York Eyalet Valisi’nin düzenli yaptığı bilgilendirme toplantılarından birini dinledim.
Anlattıkları Türkiye’nin corona ile mücadelede neden başarılı, ABD’nin ise neden başarısız olduğunun özeti gibiydi aslında.
Şöyle dedi Vali Cuomo:
- Sağlık sistemimiz çok zayıfmış. New York eyaletinde 12 kamu 44 özel hastane var. Kimi küçük kimi büyük. Bunlar arasında salgın sırasında hiçbir koordinasyon sağlanamadı. Hastane sayımızın ve bu hastanelerin çalışmalarının yetersiz olduğu ortaya çıktı.
- Malzeme temininde büyük sıkıntı yaşadık. Sadece New York eyaleti olarak malzeme teminine 2 milyar dolar harcadık ve bu aralar Çin’e ödendi. Yani kurulmuş aracılara kaptırdık bu paraların çoğunu. Bir de panikten ötürü eyaletler arası satın alma rekabeti ortaya çıktığı için ve tekelden bu alımları yapmak organize edilmediği için fiyatlar tavan yaptı ve gereğinden çok pahalıya mal oldu. Merkezi hükümetten bir adım gelmediği için şimdi Doğu’daki 7 eyalet bir satın alma konsorsiyumu kurduk ve satın almaları birlikte yapacağız.
- Hastanelere 90 günlük malzeme stoklama şartı getirdik ve aralarında koordinasyonu geç de olsa sağladık.
- Amerika olarak bu epidemiden almamız gereken dersler var. Bilgi saklamak, olayları küçümsemek sadece etkiyi arttırıp çözümü geciktiriyor. Önlem alınmalıydı.
- Başkan Trump, Çin virüsü deyip duruyor ama bu virüs bize Çin’den değil Avrupa’dan geldi. Baştan önlem alınsa idi böyle olmazdı. Şubat ayında İtalya’dan New York’a gelen insan sayısı 390 bin. Avrupa’dan gelen toplam sayı 1,4 milyon.
- Biz baştan uyanıp girişlere kısıtlama getiremedik ve olan oldu.
- Bundan böyle merkezi yönetimlerin bizlerle ortak akıl kullanması şart. Bu ortaya çıktı.
New York eyalet valisinin söyledikleri Türkiye’nin doğrularını da gösteriyor aslında.
Son madde dışında.
En pahalı sağlık sistemi çalışmayandır
Yanlış hatırlamıyor isem rahmetli Süleyman Demirel’in şöyle bir sözü vardı:
“En pahalı enerji üretmediğin enerjidir”
Bunu Türkiye’nin pahalı enerji ürettiği eleştirileri üzerine sarf etmişti “baba”.
O laf ne kadar doğruydu bilmiyorum ama bugün sağlık konusunda da galiba benzer bir noktaya geldik.
Türkiye’de yıllarca sağlığa yapılan yatırımların fazlalığından söz edildi.
Kolay ulaşılabilir ve bu yüzden de zaman zaman kötüye kullanılan sağlık sistemimizden yakındık.
Ancak salgın gösterdi ki, İyi ki yapılmış.
Bazıları yeni anlasa da, Atatürk’ün koyduğu sağlık vizyonu, Refik Saydam’la başlayan modern sağlık anlayışı, ülkenin zenginleşmesine paralel ve hatta daha ötesinde bir gelişme gösterdi.
AK Parti döneminde bu gelişme zirveye ulaştı.
Daha “sosyalist” bir sağlık sisteminden yana olan Profesör Recep Akdağ kamu hastanelerini geliştirme konusunda çok önemli işler yaptı.
Daha özel sektörcü bir sağlık anlayışına sahip olan Erdoğan ise özel hastanelerin önünü açtırdı ve sonuçta ortaya çok güçlü bir sağlık sistemi çıktı.
Bu sistem, Cumhuriyet’in yıllardır devlet üniversitelerinde yetiştirdiği yüksek kaliteli doktorlar ile birleşince böylesi bir salgında bile başarılı olduk.
Bazıları kızabilir.
Umurum olmaz.
“Koronadan öldü ama başka kod verildi” denilen tüm hastaları gerçekten koronadan kaybetmiş bile olsak 6 bin civarında vefat sayısına ulaşıyoruz, ki bu bile diğer ülkelere göre başarılı.
Sağlık Bakanı Koca’nın bu kadar popüler hale gelmesi, bu kadar güven kazanması boşa değil.
Çok erken önlem almaya başladı.
Çok erken Bilim Kurulu oluşturdu.
Bilim Kurulu siyasi kaygılar taşımadı.
Halkı aydınlattı.
Olabildiğince şeffaf oldu.
Sağlık sisteminin tedavi protokolleri oluşturabilmesi için esneklik tanıdı.
Hastaneleri olabildiğince iyi koordine etti.
Hatalar olmadı mı?
Olmuştur elbet.
Ama diğer ülkelere oranla çok daha az. Ve iyi çalışan sistem, iyi antrenmanlı sağlık çalışanları hataları tolere etti, emip yok etti.
Ama yine de bu salgından ileriye dönük, özellikle de tıp eğitimi ve hekimlikte performans sistemi açısından çıkarılması gereken dersler var.
Onları da başka bir gün paylaşırız.
CHP ve AHC
CHP ile Ahmet Hakan arasında bir polemik var bugünlerde.
CHP sözcüleri Ahmet Hakan’a “Bize akıl verme gazetecilik yap” diyorlar.
Ben burada Ahmet Hakan’ı haklı buluyorum.
Gazeteciler, yazarlar, entelektüeller partilere, ülkeyi yönetenlere akıl verirler.
Yönetenler de bunlara bakar.
Doğru buluyorsa, mantıklı buluyorsa, kendi akıllarından üstünse uygular.
Ya da uygulamaz.
Ama bana akıl verme demez.
Akıl vermeyi suç haline getirmez.