ABD karışık ve giderek daha fazla karışıyor.
Corona ile başlayan ekonomik gerileme ve rekor kıran işsizlikle basıncı artan düdüklü tencere, beyaz bir polisin, siyah bir şüpheliyi gözaltına alırken boğarak öldürmesi ile patladı.
Tüm sosyopatlar gibi en küçük bir empati emaresi göstermeyen Başkan Trump’ın tavrı ile olaylar büyüyor ve yayılıyor.
Aslında bu durum ABD için yeni bir durum değil.
“Police Brutality” diye adlandırılan polis şiddeti ülkenin insan hakları tarihinin önemli bir parçası ve yüz yılı aşkın süredir tartışılıyor.
1968 GİBİ
Vietnam savaşı gösterilerin zirveye çıktığı 1968 yılında Chicago’daki “Democratic National Convention”a yapılan polis müdahalesi daha sonra “polis isyanı” olarak anılıyor.
Yani polisin sebebiyet verdiği büyük bir toplumsal olay.
Bugün de durum Trump sayesinde giderek benzer bir şekle bürünmek üzere görünüyor ama sosyopat Başkan’a tavır alan sağduyulu polis şefleri sayesinde belki durdurabilecek.
ABD’de polis şiddeti nedeniyle hayatını kaybeden ilk kişi Floyd değil.
Polisin aşırı güç kullanımı her yıl pek çok cana mal oluyor.
Toplumun tepkisinin nedeni ise bunların araştırılması ve sorumluların cezalandırılması konusundaki duyarsızlık ve yetersizlik.
HEDEF SADECE SİYAHLAR DEĞİL
Bu şiddetin özellikle siyah Amerikalıları hedef aldığı yönündeki inanıştan dolayı 2013 yılında “Siyah hayatlar önemlidir” hareketi başladı.
2014 yılında siyah Amerikalı silahsız Michael Brown’ın polis tarafından öldürülmesinden sonra ise sporcuların diz çökme protestosu geldi ama polis şiddeti durmadı.
Irkçılık suçlamaları ise yersiz değil.
Ancak hedef sadece siyah Amerikalılar değil.
Her konuda şahane istatistikleri olan ABD’nin bu konudaki zayıf istatistik verilerine göre 2001 yılından bu yana Arap, Güneydoğu Asya, Ortadoğu orijinli ve Müslüman 150 ABD yurttaşı polis şiddeti ve şok silahı kullanımı sonucunda hayatını kaybetti.
ABD’de polislerin sadece insan değil, hayvan hakları ihlalleri de büyük tepki alıyor.
İnterneti şöyle bir dolaşsanız, kendisine havlayan köpeği sokak ortasında silahla vuran onlarca polis videosu bulabilirsiniz.
40 MİLYON İŞSİZ OLURSA
Her yıl milyonu aşan polis şiddeti şikayeti vakasıyla karşılaşan, her yıl onlarca polis şiddeti sonucunda hayatını kaybeden insanın olduğu ülkede olayların bu kez çığırından çıkmasının iki nedeni var.
En önemli neden ekonomik koşullar.
40 milyonu aşan işsiz sayısı ve yüzde 20’leri geçen işsizlik oranı.
Gelecek ile ilgili karamsarlık.
Ve bunların üzerine tuz biber eken sosyopat bir Başkan.
Şimdi ABD’nin korktuğu “Redneck”lerin yani büyük oranda Cumhuriyetçi Parti’yi destekleyen, kırsal ve ırkçı Amerikalıların da sokağa çıkması.
Eğer bu da gerçekleşirse, bizim Teke Tek’in astrologlarının bu kez tahmin ettiği “ABD’de büyük olaylar çıkacak ve muhtemelen ABD bölünecek” tezi gerçek olabilir.
Muhalefetimiz ABD’de ne oluyor farkında mı!
ABD’de olan olaylar Türkiye’yi bire bir ilgilendirmese de empati kuranlar ya da iki ülkede farklı zamanlarda ortaya çıkan hareketleri birbirine benzetenler yok değil.
Ancak şurası bir gerçek ki, Türkiye’de özellikle gençler ABD’de olan biten olaylara karşı duyarsız değil.
Türk basını gerekli detayları vermediği için ilgili gençlik haberleri sosyal medya ve internet üzerinden takip ediyor.
Ve hangi siyasi görüşe yakın olursa olsun, hangi sosyal gruptan olursa olsun bizim gençlerin büyük bölümünün hayatını kaybeden Floyd’dan yana olduğunu ve hatta pek çok gencin “ACAB” destekçisi haline geldiğini gözlemliyorum.
Anlamakta zorlandığım ise Türkiye’de muhalefet partilerinin bu konuda en küçük bir duyarlılık göstermiyor olmaları.
Bir tek muhalefet liderinin ağzından ABD’de olan bitenle ilgili tek bir kelime duymuyorum.
Trump’ı eleştiren, insan haklarından yana tavır alan tek bir söz yüksek sesle söylenmiyor.
Acaba diyorum seçimlerde aslında olmayan ve bazı salakların etkili zannettiği ABD desteğini kaybetmekten mi korkuyorlar!
Bu bir SPK suçu!
Anladığım kadarı ile birileri Hürriyet gazetesinin de aynen Habertürk gibi dijital dönüşüme geçeceğini ve kağıda basılı gazetenin artık olmayacağını, Hürriyet’te bu yönde bir karar alındığını yazmış.
Hürriyet gazetesi de buna yanıt vererek “Bizi kıskananlar bu tevatürleri çıkarıyor” demiş.
Hürriyet’i kıskanan var mı emin değilim.
Uçurumdan aşağı yuvarlanan birine bakıp “Ay keşke onun yerinde ben olsaydım. Çok kıskandım vallahi” diyen pek olmaz. Böyle biri varsa da onun ruh sağlığı pek yerinde olmaz.
Ama yine de Hürriyet hakkında böyle bir haber yapmak suç.
Çünkü sonuç olarak Hürriyet patron değiştirmiş olsa da hâlâ halka açık bir şirket.
Binlerce yatırımcısı, küçük ortağı var ve SPK denetimine tabii.
Böyle bir plan var ise eğer Hürriyet bunu Sermaye Piyasası Kurulu’na bildirmek ve küçük yatırımcıları aydınlatmak zorunda.
Bunu yapmadan gizlice böyle bir karar alırsa suç.
Ama ortada böyle bir karar yokken böyle bir karar varmış gibi yayın yapmak da büyük suç.
SPK hemen devreye girip bu iddiayı yazanlar hakkında suç duyurusunda bulunmalı.
Küçük yatırımcının uğradığı zararın hesabı bu iddiayı ortaya atanlardan sorulmalı.
Bu arada elleri değmişken Hürriyet’in gerçek tirajını da araştırsa iyi olur SPK.
Sonuçta o da yatırımcıyı ilgilendiren bir durum.
Orada da küçük yatırımcıya yalan söylenmesi hoş olmaz!
Saçmalama Ahmet, ne küsuratı
Yılmaz Özdil “Yandaş medya beni 5 milyon dolara transfer etmek istedi” diye açık açık yazınca Ahmet Hakan çok sinirlendi.
“Bu Özdil’in müritleri öyle salak ki, küsuratsız sallamalarına bile inanmaya hazır bir okur kitlesi var” demeye getirdi.
Hakan’a göre Yılmaz Özdil’e böyle bir teklif olmamış.
Teklif gerçek olsa imiş küsuratlı olurmuş.
Yani 5 milyon değil de, 4 milyon 925 bin, 311 dolar gibi mesela.
Niye böyle olması gerektiğini ise gerçekten anlamadım.
Mesela şimdi Ahmet Hakan gelip bana transfer teklif etse, “Fatihçiğim sana 7 milyon 243 bin 858 dolar versek Hürriyet’e gelir misin?” mi diyecek.
Yahu Ahmet kardeşim, transfer rakamları tam da böyle olur!
Az veya çok ama küsuratsız.
Sen sen ol yarın birilerini transfer etmek istersen öyle küsurat işlerine falan girip komik olma.
Sana bu paraları önermediler diye de bozulma.
Tabii bu olayda Yılmaz Özdil’in de bir eksiği var.
Transfer teklifinin kimden geldiğini de açıklamalıydı.
O olmadan eksik kaldı.
Ecce homo
Konu komşuyu vuracak olan, ailece 50 kişilik ölüm listesini hatırda tutan Sevda Noyan ifade vermiş.
“Yayın sırasında gaza geldim. Zinhar böyle niyetlerim olamaz. Ben aslında çok iyi bir insanım. Yanlışlıkla ağzımdan kaçtı. Bir daha böyle bir şey söylemeyeceğim. Beni bağışlayın” demiş.
Benim bu sözler üzerine söyleyecek tek kelimem bile olamaz.
Bu bile kişiliğin, o kişinin haysiyetinin göstergesi.
İnsanın öfkeyle ağzından istemediği şeyler çıkabilir.
Ama hiçbirinizin programdayım diye konu komşuyu öldürmekten söz edeceğini, elinde ölüm listelerinin hazır olduğunu söyleyeceğini zannetmiyorum.
Allah hepimizi böyle insanların yapacaklarından değil, varlığından korusun.
Böyle biri tarafından destekleniyor olmak bile çok üzücü.
Hatta aynı türün mensubu olmak bile.