Bunlar naylon üstüne binip karda kaymak nedir bilmezler... Elde tabanca varmış gibi “Dikşın... Dikşın...” diye kovboyculuk oynamak nedir bilmezler... Siyah-beyaz televizyonda “Bonanza” başlayacak diye heyecanlanmak nedir bilmezler... Bele takılan çağrı cihazıyla hava atmak nedir bilmezler... Hepsini geçtim... İlk cep telefonlarına bile arkaik bir icat muamelesi yaparlar.
Dolayısıyla...
Nostalji duygusu üzerinden bunların oyunu alamazsınız.
*
Derinlemesine bakamıyorlar... Gördükleri her ekranı parmaklarıyla büyütmeye ya da küçültmeye çalışıyorlar... Hakikat yerine yansımalara odaklanıyorlar... Pek soru sormuyorlar... Sofra toplamıyorlar ama iyi yemek yapma girişimlerine çok erken başlıyorlar. Kişisel özgürlüklerine bütün kuşaklardan daha fazla düşkünler...
Dolayısıyla...
Ayasofya ile bunların oylarını alamazsınız.
*
Dünyayı gezmeye çok erken yaşta merak sarıyorlar... Irklar arası arkadaşlıklara fazlasıyla teşneler... Teknolojik girişimcilik bunlar için leblebi çekirdek gibi... Dünyanın her tarafındaki z kuşağındakilerle duygudaşlar... Kafalarında ve kalplerinde sınır yok... Küreselci falan değiller ama küreseller...
*
Dolayısıyla...
Yerel ve içe kapalı bir söylemle bunların oyunu alamazsınız.
*
Konsantre olamıyorlar... Dikkatleri çabuk dağılıyor... Uzun, upuzun izahlar karşısında hemen esnemeye başlıyorlar... Üç cümleden sonra sıkılıyorlar... Çeşit arıyorlar... Fark arıyorlar... Bir müzik türüne ya da bir şarkıcıya meftun olamıyorlar... Tutuculuk, fanatizm, adanmışlık falan... Kromozomlarında yok.
*
Dolayısıyla...
Mevzuyu uzatırsanız bunların oyunu alamazsınız.
*
İsmet Paşa’ya karşı duygu durumları: Mutlak hissizlik... Erbakan Hoca dendiğinde yaptıkları: Google’da üç dakikalık araştırma... Demirel’i tanıdıkları yer: Sosyal medyada rastladıkları üç-beş video... Tek parti dönemiyle ilgili izlenimleri: Birkaç siyah-beyaz görüntü... Bırakın Turgut Özal’ı... Mesut Yılmaz’ı, Tansu Çiller’i bile bilmiyorlar...
Dolayısıyla...
Geçmişe takılırsanız bunların oyunu alamazsınız.
*
Zorbalıkları fena halde siber... Duygulanımları kesinlikle yetersiz... İmgelem dünyaları hem garip hem guraba... Sanata olan açlıklarını giderdikleri yer YouTube... Soyutlama kudretleri hasarlı... Ama dürüstler... Ama samimiler... Ama temkinliler... Ama kafalarına yatmayınca itiraz ediyorlar.
*
Dolayısıyla...
Farklı bir yaklaşım bulamazsanız bunların oyunu alamazsınız.
HDP’YE İYİLİK YAPMIYORSUNUZ
“Sizin hiçbir sorununuz yok, koç gibisiniz, aslan gibisiniz” falan diye sürekli sırtlarını sıvazlıyorsunuz ya...
*
PKK ile HDP’nin iç içe olmasının zerre kadar sorun teşkil etmediğini düşünerek “Aynen devam ağalar” diyorsunuz ya...
*
Eren’i katleden teröristin cenazesine omuz veren milletvekilini tek bir harfle bile eleştirmiyorsunuz ya...
*
“Dağa da çıkılacak, gerillaya katılım da olacak” diyen milletvekiline “demokrasi kahramanı” muamelesi çekiyorsunuz ya...
*
“Şiddet” ve “siyasi parti” arasındaki mesafeyi evrensel ölçüler içinde yorumlayıp bir tutum almıyorsunuz ya...
*
HDP’ye “Sen artık bir yol ayrımına gelmelisin, bu böyle gitmez” demekten tırım tırım kaçıyorsunuz ya...
*
“Hangi siyasi partinin silahlı terör örgütü var? Böyle bir şey olabilir mi ya?” cümlelerini asla kurmuyorsunuz ya...
*
HDP’nin PKK ile irtibatını koparmayarak en büyük kötülüğü Kürtlere yaptığını söylemiyorsunuz ya...
*
Siz aslında HDP’ye en büyük iyiliği değil en büyük kötülüğü yapıyorsunuz!
TAKSİCİYLE UĞRAŞMAK
“SİYASETÇİLERE öğütler” kitabının ilk 10 maddesinde mutlaka şu yer alır:
*
“Taksiciyle uğraşmayacaksın yeğen.”
*
Bu öğüt, hâlâ eski kıymetini koruyor mu, korumuyor mu?
Elimde bir veri yok. Bilmiyorum.
*
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun taksicilerle uğraşma macerasının sonucunu merakla bekliyorum.
Çünkü o sonuç, bir “veri” değeri taşıyacak.
13 YILLIK KARANTİNA
OYUNCU Engin Günaydın, şakayla karışık şöyle demiş:
*
“Bu süreçte fark ettim ki ben 13 yıldır karantinadaymışım. Biraz da üzüldüm. Normal hayatımın karantina olduğunu bilmiyordum.”
*
Normalde pek evden çıkmayan ben de aynı Engin Günaydın gibiyim.
Karantinadakine karantina işlemez.
*
Sürekli karantinada yaşayanlar!
İzin verirseniz Engin Günaydın’ı sözcümüz ilan ediyorum.
NURİ BİLGE VE TEVAZU
NURİ Bilge Ceylan şöyle demiş:
*
“Mütevazılık falan hiçbir zaman gerçek bir üst değer olamamıştır bizde. Bir ortamda mütevazı olmaya kalkarsanız saygı hemen azalmaya başlar. Hissedersiniz.”
*
Nuri Bilge Ceylan nerede böyle bir şey demiş diye araştırdım... Bulamadım. Çok da memnun oldum bulamadığıma...
*
Çünkü Nuri Bilge Ceylan gibi mütevazılığı bir bayrak gibi göndere çekmesini başarmış bir ismin...
Böylesine basmakalıp bir tevazu düşmanlığı yapması, beni çok üzerdi.
*
Unutmayalım ki:
Tevazu bir üst değerdir.
Ortamlarda saygının azalması ya da çoğalması, onu bir üst değer olmaktan çıkarmaz.