Sağlık Bakanlığı’ndan bir ekibin evlerine geldiğini, hiçbir temas ya da semptom olmadığı halde kendilerine test yapıldığını öne sürüyordu.
*
Bunun adı: “Rastgele test”.
Gerçekten de böyle bir durum söz konusu olabilir mi? Rastgele test modeline mi geçildi?
*
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı aradım. Bu soruyu sordum.
*
Bakan Koca şöyle dedi:
*
“Herkese test yaklaşımını Singapur, İsrail, Güney Kore gibi ülkeler uyguladı. Biz böyle bir yöntemi benimsemiyoruz. Bizim yöntemimiz şu: Müracaat eden, bulgusu olan kişiyi tespit ettiğimiz anda o kişinin temaslılarını tarıyoruz, hatta temaslıların temaslılarını da tarıyoruz. Yani noktasal bir yaklaşımla test yapıyoruz. Bununla daha iyi sonuç alırız.”
*
Peki “herkese test” modeli neden benimsenmiyor?
Bakan Koca, bu soruya şu yanıtı verdi:
*
“Herkese test yaptığınızda negatif çıkanlar, büyük bir rahatlık duygusu içine giriyorlar. Oysa bu kişilerin üç gün sonra pozitif çıkma ihtimali var. Bu durum da bulaşıcılığın yayılmasını arttırabilir. Biz şunu söylüyoruz: Herkes kendisini pozitif gibi görmeli. Ona göre önlem almalı.”
*
Peki temaslılar, temaslıların temaslıları nasıl taranıyor?
Bakan Koca, “Şu anda İstanbul’da dolaşan ekip sayısı 1300’e çıktı. Her ekipte üç kişilik uzman var. Araçları var... Türkiye genelindeki uzman sayısı ise 5600... İddia ediyorum, bu büyüklükte güçlü bir tarama, dünyanın hiçbir yerinde yok. Halk sağlığı uzmanları, bunu örnek vaka olarak incelemeliler” cevabını verdi.
*
Bu arada Sağlık Bakanı, bir bilgiyi daha verdi.
Tarama işlemlerinde diş hekimleri de görevalıyorlarmış. Gönüllü olarak. Bine yakın diş hekimi şu anda sahadaymış.
İYİ GİDİYORUZ İYİ
- Vaka artış oranımız düşüyor. Maşallah! Maşallah!
*
- İyileşen hasta sayısı hızla artıyor. Aman nazar değmesin!
*
- Keşke hiç olmasa ama vefat sayısı stabil. Sıfır olsun sıfır!
*
- Yapılan testte pozitif çıkma oranı düşüşte. Ay hadi inşallah!
BİR HAYALİM VAR
CHP’li bir belediye, şahane ve standartlara uygun bir sahra hastanesi oluştursa...
*
Hükümet, “Şahane bir katkı sunuldu. Yapanlara teşekkür ederiz” dese...
*
Bunun bir hayal olarak kalacağından adım gibi emin olmam ne fena!
SOKAĞA ÇIKMA YASAĞINDA SOKAKLARDAN İZLENİMLER
Sokağa çıkma yasağı günü... Şöyle bir mahalleyi dolaşayım dedim... İzlenimlerimi ve hissiyatımı aktarıyorum:
Polislerimiz çok dikkatli ve özenli... 25 dakikalık gezinti boyunca sekiz kez polis tarafından çevrildim.
*
- Sokaklarımız kedilerimiz ve köpeklerimize teslim olmuş. Resmen “Türkiye kedilerindir” olayı...
*
- Kalabalıklar sokaktayken kimselere yüz vermeyen ve burunlarından kıl aldırmayan kedilerimiz, eteklerime yapıştılar.
- Atiye Sokak dilsiz... Abdi İpekçi Caddesi kör... The House Cafe kapatmış elleriyle yüzünü... Havada cıvıltıdan yoksun sokakların kahrolası hüznü... Bu arada yağmur çiselemiyor...
*
- Daha önce vızır vızır trafik nedeniyle kafayı bile çıkarmaktan ürktüğüm caddelerin ortasına attım kendimi. İnceden ‘Ben Efsaneyim’ filmindeki Will Smith edası takındım bir süre... Sonra da “Mübalağayı bırak” diyerek kendime telkin üstüne telkin...
*
- Bir ara “Nasıl olsa caddeler bomboş... Maskem de var... Azıcık fotosafari yaparım...” diyerek Harbiye üzerinden Taksim’e doğru uzanmayı düşündüm. Gözüm kesmedi.
*
- İnsan ıssızlığın ortasında açık bir kafe aramıyor değil hani... Demode bir latte patlatmak, dükkânın önüne sandalye atmak, insansızlığın keyfini çıkarmak... Fakat heyhat! Bu ortamda yapılabilecek tek sosyalleşme eylemi şu: Açık fırındaki arkadaşa “Kolay gelsin” çekmek. Ben de onu yaptım.
*
- Gezintinin sonuna doğru... Aniden bir vesvese almasın mı beni?
*
- İç sesim “Acaba şu anda havada asılı kalmış virüslerle samimiyet kuruyor olabilir misin?” diyordu.
*
- Bununla da yetinmedi panik atak sever iç sesim. Devam etti: “Virüsler maskenin geçirgenliğinden istifade ederek sana bir konakçı muamelesi çekiyorlar mıdır acaba?”
*
- Bu ve buna benzer bin türlü vesvesenin etkisiyle sonunda kendimi eve dar attım. Kulaklarımda Prof. Necmettin Ünal Hoca’nın ikna edici sesi: Ayakkabını çıkar, giysilerini havalandır, elini en az 20 saniye yıka...
*
- Offf... Offf ki offff... Var ya... Ben bu işten fena halde bezdim, bunaldım, sıkıldım... Eski güzel günlere dönmek istiyorum. Hem de hemen!
*
- Ve evdeyim. Evin salonunda fazla oturmaktan yıpranmaya başlayan üçlü koltuğa yapışmış durumdayım. Biraz müzik açtım... Gülden Karaböcek söylüyor: “Ne zaman bitecek Tanrım bu azap/Yarını olmayan günlere kaldım.”
ASLI ENVER’İ KUTLUYORUM
ŞU karantina sürecinde... Şu kıyamette... Sokağa çıkma yasaklarının tam ortasında... Gündemin nabzının korona dışında hiçbir şey için atmadığı şu günlerde... Şu ilginç zamanlarda... Akacak mecra bulmakta zorlanılan şu imkânı kıt günlerde...
Bir aşk haberiyle gündemin en tepesine yerleşmek...