• Dolar 33.9008
  • Euro 37.6352
  • GR ALTIN 2809.6
  • ÇEYREK 4627.6

  • 11 September 2024, Wednesday 8:08
Ahmet Hakan

Ahmet Hakan

Narin soruşturmasında çok yanlış bir iletişim

Katil ya da katiller kim? Bilmiyoruz.

- Cinayetin nedeni nedir? Bilmiyoruz.

- Amca katil mi azmettirici mi? Bilmiyoruz.

Narin soruşturmasında çok yanlış bir iletişim

 

- Aile işin neresinde? Bilmiyoruz.

- Herkes neden sustu? Bilmiyoruz.

Hepsi muamma. Hepsi karanlıkta.

Soruşturmayı yürütenler olayın ne kadarını aydınlattılar, bu soruların hangilerinin cevaplarını buldular, bugün itibariyle ellerindeki bulgular neler?

Bilmiyoruz. Bunu da bilmiyoruz.

Çünkü tam o noktada çelikten bir duvar çıkıyor karşımıza.

Soruşturma tam bir gizlilik içinde yürütülüyor.

Yetkililer karar almışlar:

Ser verip sır vermek yok.

Basına, kamuoyuna tek bir kelime bile söylemiyorlar.

*

Oysa soruşturmada izlenen bu yöntem, sorunlara, arızalara, hatta tehlikelere yol açıyor.

Herkes dedektif oldu.

Herkes hayal gücünü kullanıyor.

Soruşturmada izlenen aşırı gizlilik...

- Dedikoduları arttırıyor.

* Olmayacak senaryoların yazılmasına yol açıyor.

- Irkçılığı bile körüklüyor.

- Olası masumların da töhmet altında kalmasına neden oluyor.

Şu an geldiğimiz nokta şunu göstermiştir ki:

Bu soruşturmanın biraz şeffaflaşmaya ihtiyacı var.

Artık farklı bir iletişim yönteminin denenmesi gerekiyor.

ŞU ÜÇ YOLDAN BİRİ

Bir cinayet soruşturmasında şu üç iletişim yolundan biri izlenir:

- BİR: Kanıtlanmış kanıtlanmamış her türlü bilgi toplumun üzerine boca edilir. Her kafadan bir ses çıkar. Beceriksiz bir soruşturma izlenimi verilir.

Narin soruşturmasında çok yanlış bir iletişim
 

- İKİ: Bütün kapılar kapatılır, tek kelime bile söylenmez. Hiçbir bilgi verilmez. Böylece her türlü senaryonun yazılmasına, dedikodunun üretilmesine zemin hazırlanır.

- ÜÇ: Soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi açısından sakınca doğurmayacak bilgiler toplumla düzenli biçimde paylaşılır. Böylece hem toplum sağlıklı bilgilendirilir hem de dedikoduların önüne geçilir.

Narin soruşturmasında izlenen ikinci yoldur.

Buradan tüm yetkililere sesleniyorum:

Soruşturmada üçüncü yolu izlemenin vakti geldi de geçiyor bile.

NARİN’E NEDEN KIYDILAR

Narin’in vahşi biçimde öldürülmesinin nedeni tam bir muamma.

Sekiz yaşındaki bir masuma kıyılmasının herhangi bir makul nedeni olabilir mi?

Narin soruşturmasında çok yanlış bir iletişim
 

Tabii ki olamaz.

Benim aradığım şu:

Sekiz yaşındaki bir masuma kıyacak denli vahşileşmiş kişilerin rezilce gerekçeleri olabilir.

Yani vahşileşmiş kişiler açısından makul nedenler arıyorum.

Bu vahşiler, hangi gerekçeyle öldürdüler bu çocuğu?

Bazı senaryolar dolaşıyor ortalıkta:

- “Taciz / tecavüz gibi aşağılık bir suç var ortada” deniliyor.

- “Çocuk görmemesi gereken bir şeyi gördü” deniliyor.

- “Birileri aileden intikam almak için çocuğu öldürdü” deniliyor.

- “Aileden biri öldürdü, aile katili koruyor” deniliyor.

Sekiz yaşındaki masuma kıyılması ile bu nedenleri yan yana koyduğumuzda...

- Yok canım diyoruz.

- Bunlar değildir diyoruz.

- Aklımıza fikrimize sığdıramıyoruz.

- Şaşıp kalıyoruz.

Buradan çıkan sonuç şudur:

Vahşileşmiş insanların mantığı-aklı-beyni, bizim mantığımızdan, aklımızdan, beynimizden çok ama çok farklı işliyor, çalışıyor.

GALİP ENSARİOĞLU’NUN NARİN AÇIKLAMASI

AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nu nasıl bilirim?

Aklı başında, ne dediğini bilen biri olarak bilirim.

Narin olayıyla ilgili olarak televizyonda yaptığı yorumlar çok şaşırttı beni.

Narin vahşice katledilmiş.

Bütün gözler ailede.

Aile gözaltında, çapraz sorguda, aile kuşku altında.

Böyle bir ortamda Galip Ensarioğlu’nun, “Bir şeyler biliyorduk sustuk, aileyi üzmek istemedik, aile dostumuzdur” demesi...

Olacak iş değildir.

*

Galip Ensarioğlu, sonra da “ben öyle demek istemedim, yanlış anlaşıldım” falan demiş.

*

Cinayet günü söylenecek tek söz vardır:

Lanetliyorum, katiller ortaya çıkarılsın.

*

Ben Galip Ensarioğlu’ndan bunu beklerdim.

Hayal kırıklığı yani.

ASKER / SİYASET İLİŞKİSİNDE KAÇ ARPA BOYU YOL ALDIK

Çok da eski olmayan zamanlarda Türkiye’de asker - siyaset ilişkisi şöyleydi:

Asker, sivil hükümete ayar verirdi.

İktidar tir tir titrerdi, muhalefet ise bu titreyiş karşısında hazzın doruklarına çıkardı.

Hiçbir iktidar, “Seçilmiş iradeye bağlı olması gereken bürokratik yapı, seçilmiş iradeye meydan okuyamaz” diyemezdi.

Hiçbir muhalefet de... “Ben bu iktidara karşı mücadele ediyorum, sana ne oluyor? Senin görevin siyaset yapmak değil. Haddini bil” diyemezdi.

Teğmenlerin yemini karşısında özellikle muhalefetin sergilediği yaklaşıma baktığımda...

Eski günler aklıma geldi.

Mesela Özgür Özel, dün şöyle demiş:

Teğmenler kılıcı kime çekerler biliyor musunuz? Dosta güven düşmana kaygı versin diye çeker.

Sırf polemik olsun diye söylenmiş sığ bir söz. Hiçbir derinliği yok.

Yürütülen tartışmanın dayanak noktalarıyla uzaktan yakından ilişki kurmayan retorik bir açıklama.

Tek motivasyonu var: Karşı tarafa gol atmak.

Oysa muhalefetin olayla ilgili olarak söylemesi gereken sadece şu iki şeydi:

- BİR: Teğmenlerin iyi niyetli olduklarına, siyasi iradeye karşı kılıç çekmediklerine inanıyoruz. Ancak bu yönde en küçük kuşku varsa o kuşkunun üzerine de gidilmelidir.

- İKİ: Önyargısız, düşmanca olmayan, ikna edici bir inceleme süreci yürütülmelidir. Sürecin böyle yürütülüp yürütülmediğinin takipçisi olacağız.

Muhalefet, bu tavrı takınsaydı...

Siyaset - asker ilişkisinde çok esaslı bir zihinsel devrim geçirdiğimize inanacaktım.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


ANKET

Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

yukarı çık