Bu verginin “eşitlik” ve “mali güce göre vergi” ilkelerine ters düştüğünü yazan Mehmet Barlas, can alıcı şu üç soruyu sormayı da ihmal etmemiş:
*
BİR: Amaç yönetime para sağlamaksa bunun için çaresiz vatandaşların ezilmesi mi gerekir?
*
İKİ: Bir paket içine geniş kitleleri bunalıma ve çaresizliğe sürükleyecek bir vergi kanunu yerleştirmeyi akıl eden acaba kimdir?
*
ÜÇ: Bu vergi kanununun doğuracağı ve geniş halk kitlelerini huzursuz edecek gelişmeler konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan önceden uyarılmış mıdır?
*
Mehmet Barlas’la geçmişte iyi anlaştığımız zamanlar da oldu, hiç anlaşamadığımız zamanlar da oldu.
*
Bu yazısıyla öyle bir anlaştım ki...
Yok böyle bir anlaşma!
SÖZÜNÜZÜN ARKASINDA DURUN SAYIN İMAMOĞLU!
SAYIN Ekrem İmamoğlu!
Seçim öncesiydi.
“Oylarımız Hayvanlar İçin” kampanyası kapsamında “Söz Veriyorum” taahhütnamesine imza attınız. Attığınız bu imza nedeniyle de epey alkış aldınız.
*
Sayın Başkan!
Altına imza attığınız o taahhütnamenin 15. maddesi aynen şöyleydi:
*
“Atlı faytonları kaldırarak yerine akülü araçları koyacağıma... Kurtarılan atların ekolojilerine uygun geniş doğal ortamlarda rehabilite edilerek ölene kadar yaşamlarını sürdürmelerini sağlayacağıma... SÖZ VERİYORUM”.
*
Sayın İmamoğlu! Sayın Başkan!
Seçildiniz, üzerinden epey bir zaman da geçti.
Ve siz şimdi...
“Faytoncu esnafını da düşünmemiz lazım... Aileleri var... Meselenin tek bir boyutu yok...” falan demeye başladınız.
*
Atlar yorgun, atlar çaresiz, atlar ölüyor, atlar zulüm görüyor, atlar perişan, atlar ağlıyor.
Sayın İmamoğlu! Sayın Başkan!
Lütfen attığınız imzanın arkasında durun.
CHP’NİN KANAL İSTANBUL STRATEJİSİ BELLİ OLDU
İKTİDARA geldiklerinde Kanal İstanbul’un kredi ve borçlarını ödemeyeceklermiş.
*
Düşünsenize:
Kanal bir parça açılmış, inşaat yarım kalmış, bayağı bir para harcanmış ve tam bu sırada CHP iktidara gelmiş.
Ne olacak? Şöyle bir şey olacak:
Bir parça açılmış bir kanal, yarım kalmış bir inşaat, havaya gitmiş paralar...
Kâbus gibi bir şey yani!
*
Bula bula buldukları Kanal İstanbul stratejisi bu...
“Kanal İstanbul yapılırsa her şey çok beter olacak” diyorlar ama açıkladıkları bu stratejiyle her şeyin çok daha beter olacağı gerçeğini ıskalıyorlar.
*
Bu akılları CHP’ye birileri mi veriyor? Yoksa kendileri mi buluyorlar? Çok merak ediyorum.
YERLİ OTOMOBİLLE İLGİLİ ÇOK KRİTİK DÖRT UYARI
UYARI BİR: “Devrim” otomobili deneyimini yaşamış bir milletin çocukları olarak... Denizde yüzüp derede boğulmayalım. İmaja çok dikkat edelim. Otomobilin tanıtım biçiminin en az otomobil kadar önemli olduğunu unutmayalım.
*
UYARI İKİ: “Aman bu otomobil işi başarısız olsun” diye dua eden çok müptezel var. Tabii bir de “Biz beceremeyiz, biz yapamayız” diyen aşağılık kompleksine sahip tipler... Şunların yapacakları tezvirata fırsat vermeyelim aman.
*
UYARI ÜÇ: Henüz ortaya çıkmadan otomobile saydırmaya başladılar. Bunlarla mücadele de en az otomobil üretmek kadar önemlidir. Her iftiraya anında cevap taktiğini uygulayayım. Aman ihmal etmeyelim.
*
UYARI DÖRT: Yerli otomobilimizin toplumsal kutuplaşmaya kurban gitmemesi için olayı siyasallaştırmayalım. Milletimizin her bir ferdinin gurur duymasını sağlayacak milli bir yaklaşım sergileyelim. Aman ha aman!
BİR BEN MİYİM?
Vefa’da sarı leblebi eşliğinde boza içmek için yanıp tutuşan bir ben miyim?
*
Tropikal meyvelerin hepsini toplasan bir şeftali etmez diye düşünen bir ben miyim?
*
Şu sıralar “Esme bre deli rüzgâr” türküsüne dadanan bir ben miyim?
*
ÖDP’nin Sol Parti adını almasına “İsim değiştirmekle olmaz” diyen bir ben miyim?
*
“Christmas market” denilen Frenk geleneğine heves eden bir ben miyim?
“Biz İrem’le (Derici) İtalya’ya tatile gittik. Tekneyle Venedik’e geçerken İrem şampanya çıkardı ve ‘Ulan benimle evlen’ dedi. Ben dedim ki ‘Lan ben seninle evlenmez olur muyum? Tabii ki evlenirim.’”
*
Okur okumaz yaşadıklarımı aktarıyorum:
*
Kahve içiyordum, fincan elimden düştü.
Gazeteyi bırakıp bir süre uzaklara daldım.
Sahneyi gözümün önüne getirince... Acımasızca güldüm.
“Biz gerçekten değişik bir milletiz” dedim.
“Ulan” ve “lan”a aşk ve sevda yüklenmesine hayran kaldım.