Partililer arasında Atatürk savaşının yaşanmasına alıştık da ilk kez Anıtkabir savaşı yaşanıyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Anıtkabir’de 18 dakika yardımcılarını beklediği olaydan söz ediyorum. Şimdiye kadar Kemal Bey’i yürüyen merdivene ters bindirdiler, seçimlerde kendisine oy veremeyen genel başkan konumuna düşürdüler. Son olarak da Anıtkabir’de yaşananlar ortaya çıktı. Kemal Bey ne çekecek bu CHP yönetiminden!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Mayıs’ta saat 19.19’da tüm Türkiye’yi balkonlardan İstiklal Marşı’nı söylemeye davet etmişti. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in Meclis’teki açıklamalarını izledim. Anıtkabir’de yaşananların, CHP Genel Başkanı’nın saat 19.19’da Anıtkabir’e çelenk koyup İstiklal Marşı okumasını engellemek için yapıldığını savunuyor. Ama işin aslı öyle değil.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 19 Mayıs’ta saat 11.00’de 25 kişilik bir heyetle Anıtkabir’e çelenk koydu. Hiçbir sorun olmadı. Akşener, tören boyunca kendisine eşlik eden komutana teşekkür ederek ayrıldı. İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz’la konuştum. Sokağa çıkma yasağı nedeniyle 25 kişilik bir liste için önce Ankara Valiliği’nden izin almışlar. Anıtkabir Komutanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’ndan da 1 hafta önce izin alınmış. Uğur Poyraz, “Hiçbir sorun yaşanmadı” dedi. CHP ise 19 Mayıs günü saat 13.40’ta müracaat etmiş. Belirttikleri gibi saat 19.19’u istemişler. Kılıçdaroğlu ile birlikte 9 kişinin ismi bildirilmiş. CHP Genel Merkezi’ne Anıtkabir’in saat 18.00’de ziyarete kapanacağı belirtilerek, Kılıçdaroğlu’nun 9 kişi ile birlikte ziyaret edebileceği bildirilmiş. Sonra bildiğiniz o kargaşa görüntüleri yaşanmış. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş bile içeriye Kılıçdaroğlu’nun aracıyla sokulmuş. Korsan taksi sanki. Allah’tan ki CHP Genel Merkezi aranıp Anıtkabir’in saat 18.00’de ziyarete kapanacağı bildirilmiş, yoksa 19 Mayıs’ta Anıtkabir’i ziyaret edememiş durumuna düşerlerdi.
KÖTÜLÜĞÜN FAŞİZANLAŞMASI
MEHMETY. Yılmaz t24 haber sitesinde, ‘Kötülüğün sıradanlaşması’ başlıklı bir yazı yazdı. Yazıda, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ı hedef alıyor. Yazısına seçtiği başlıkta olduğu gibi tam anlamıyla da kötülüğü sıradanlaştırıyor: Yok yok. Yanlış ifade ettim. Kötülüğü inançlı kesimin özelliği gibi göstermeye çalışıyor.
Yazısına “Mahir Ünal’ın günlük hayatını çok merak ediyorum” diye başlayan Mehmet Y. Yılmaz, “Ve aslına bakarsanız ‘Mahir Ünal’ ismi altında tanımlanmış bir birey olarak sadece Mahir Bey’inkini değil, iktidardaki koalisyonun bütün yöneticilerinin özel hayatlarında nasıl tipler olduğunu merak ediyorum. Yani merak ettiğim adını ve soyadını bildiğimiz gerçek bir kişi değil aslında. Daha çok bir arketip!” diyor.
Polemik yazarı değilim. Bu tür konulara girmemeye özen gösteriyorum. Mehmet Y. Yılmaz’la geçmişte yine bir kesimin değerlerine saldırdığı için hoşlanmadığım bir tartışma yaşamıştık. Kabataş’ta bir kadının genç bir annenin Gezicilerin saldırısına uğradığı gerekçesiyle Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmasını “cinsel fantezi” olarak nitelendirip ağır hakaretlerde bulunmuştu. Cinsel fantezi takıntılarıyla ilgili değilim. Ama inancından dolayı bir kesimin saldırıya uğramasına da sessiz kalmamıştım. Bu yazıyı yazmamın sebebi de o. Mehmet Y. Yılmaz o zaman benimle ilgili olarak hukuki yollara başvuracağını söylemişti. Hakkıdır. Saygı duyarım. Ama bugün Mahir Ünal’ın kendisi için hukuki yollara başvuracağını söylemesini eleştiriyor. Hukuk devletinde hukuki yollara başvurulur. Hem Mehmet Y. Yılmaz için hak olan, Mahir Ünal için hak değil mi?
Mehmet Y. Yılmaz “Daha çok arketip!” demek suretiyle Mahir Ünal’ın şahsında bir kesimi hedef alıyor. Tüm pislikleri, iğrençlikleri sıralayıp bunu inançlı kesimin alametifarikası olarak gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un işaret ettiği gibi, “Toplumun bir kesimini tacizci, tecavüzcü, eşine ve çocuklarına şiddet uygulayacak kadar gaddar diye toptancı bir yaklaşımla kodlayan bu güruhla” karşı karşıyayız.
Bir defa kullandığı dil sorun. Hem de çok sorunlu. Üst bir dille, sorgu hâkimi edasıyla, “Mesela karılarını dövüyorlar mı? Çocuklarına karşı nasıl bir tutum içindeler? Kız çocukları ile oğlan çocukları arasında fark gözetiyorlar mı? Komşuları ile ilişkileri nasıl? Karşı cinse nasıl davranıyorlar? Bir kadın ile tanıştıklarında akıllarından ilk geçen ne oluyor? Haksızlıklar karşısında susarak ‘dilsiz şeytan’ olmayı eleştirirler mi? Elde ettikleri pozisyonu kaybetmek pahasına itiraz etme kudretine sahipler mi?” diye soruyor. Sen kim oluyorsun insanların ailesinin içine burnunu sokuyorsun? Ne demek o “karıları” hitabı öyle? Desteklediğin 28 Şubat’ın ikna odalarında mı zannettin kendini? Olmadı Mahir Ünal’ı ikna odasına çek...
Mahir Ünal’ın eşine “karıları” diye hitap etme hakkını sana kim veriyor? Kendi eşine saygısı olmayanların başkasının eşine saygısı olmaz. Bir de tutmuş, “Soyadı kendisiyle aynı olan bir kadın da benzer bir şey yazmış, yakını mıdır, bilmiyorum” diye yazmış. Soyadı aynı dediğin hanımefendi, Şule Özdin Ünal, Mahir Ünal’ın eşi. Yani mahremi. Bir kadın olarak her türlü saygıyı hak ediyor. Kendisi değerli bir hukukçu. Zaten bir hukukçu olarak seninle mücadele edeceğini söylüyor.
Dert sadece Mahir Ünal derdi değil. Zaten Mehmet Y. Yılmaz da “arketip” demek suretiyle geçmişte bidon kafalı, bacağı kıllı olarak nitelendirilen inançlı kesimi hedef alıyor.