Libya konusunda büyük umutlar beslenen Berlin zirvesi sonuçlandı. Merkel, ev sahibi sıfatıyla, zirveden sonra yaptığı açıklamada umutlu konuştu. BM Genel Sekreteri Guterres ise ihtiyatlıydı.
En sonda söyleyeceğimi en başta yazayım. Berlin konferansından somut bir sonuç çıkmadı. Sadece uzun süreceği anlaşılan bir süreç başladı. O nedenle Libya’da çözüm kısa sürede sağlanamayacak. Libya işi uzun bir zaman alacak. Kendimizi şimdiden uzun bir süre Libya sorunu ile yaşamaya alıştıralım.
İlk konferansta her şeyin çözüme kavuşturulması beklenmiyordu. Ama çok şey muğlak bırakıldı. Merkel, “Kapsamlı bir plan dahilinde anlaştık” dedi. Ancak planın ne olduğu,garantörlerinin kimler olduğu ve planın sonuçlarının ne olacağı konusunda bir bilgi vermedi.�Merkel, tüm tarafların siyasi çözüm konusunda ittifak halinde olduğunu söyledi. Suriye’ye göre Libya’da siyasi çözüm sürecine daha hızlı yaklaşıldı. Ama siyasi çözüm için somut adımlar çıkmadı. En somut kazanım, 5 artı 5 kişilik askeri komitenin oluşturulmasıydı. Ancak komitenin nasıl çalışacağı yönünde ipucu verilmedi.
1- Kalıcı ateşkes imzalanamadı.
2- Çözümün adresi olarak BM Güvenlik Konseyi gösterildi. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi üyesi olmadığı için,olumlu bir adım olarak görmek mümkün değil. Libya’da Türkiye’siz bir çözümün bulunması mümkün değil. Ayrıca işin şimdiye kadar hiçbir kalıcı çözümü sağlayamayan BM Güvenlik Konseyi’ne havale edilmesi, çözüm umutlarına darbe vurdu.
3- ABD’nin Libya konusunda “Görünmez” olması kaygı verici. ABD, sürece hangi noktada ve kimin yanında girecek? Hafter’e desteğini sürdürmesi ise BM Güvenlik Konseyi aşamasında süreci olumsuz etkileyecek
4- Ateşkes kadar acil olan bir nokta da, Libya’ya silah gönderilmesi ve Petrol gelirlerinin adil bir şekilde dağılımı konusuydu. Bu konuda mekanizmalar oluşturulamadı, iyi niyet beyanlarıyla geçiştirildi.
Son söz: Libya’da kalıcı ateşkes sağlanamadığı gibi, yeni sürecin nasıl yönetileceği, hangi ülkelerin gözlemci olacağı noktası muğlak bırakıldı.
BAHÇELİ’NİN BİR BİLDİĞİ Mİ VAR?
CUMHURİYET Halk Partisi, FETÖ’nün siyasi ayağının araştırılması için bir önerge vermişti. Ancak hemen Meclis Genelkurulu’na getirmediler. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’la konuştum. “FETÖ’nün siyasi ayağıyla ilgili iddiayı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gündeme getirdiği için önce MHP’nin bir önerge vermesini bekledik” dedi. MHP araştırma önergesi vermedi. Bahçeli, muhalefetin peşine takılmayacaklarını açıkladı. CHP teklifi grup önerisi olarak Meclis Genelkurulu’na getirecek. Büyük ihtimalle de AK Parti ve MHP oylarıyla reddedilecek.
FETÖ’yle mücadelede CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iki yanlış söyleme imza attı.
1- 15 Temmuz kontrollü darbe iddiası,
2- 15 Temmuz darbe girişiminin kilit ismi Adil Öksüz’ün MİT bağlantısının olduğu iddiası.
Oysa CHP, 15 Temmuz darbesine karşı durmuştu. CHP milletvekilleri o gece Meclis’teydi. Darbecilerin bombaladığı Meclis’te demokrasinin yanında yer almışlardı. Geçmişte 27 Mayıs’ı desteklemiş, 12 Mart’a Nihat Erim’i Başbakan vermiş, 28 Şubat’ı alkışlamış, 27 Nisan e-muhtırasını onaylamış bir parti açısından 15 Temmuz, CHP’nin demokrasi sicilindeki en parlak sayfayı oluşturuyordu. Öyle ki 27 Mayıs’taki rolü nedeniyle ‘CHP artı ordu eşittir darbe’ denkleminin kurulduğu bir parti için 15 Temmuz’daki duruşları övgüye değerdi. Ancak CHP bunu uzun süre taşıyamadı. 15 Temmuz için tiyatro diyen FETÖ’yle aynı dili kullandı.
Kılıçdaroğlu da dile getirse de 15 Temmuz’un siyasi ayağının araştırılması konusu ise MHP Genel Başkanı tarafından gündeme taşındığı için önemliydi. Bahçeli bu konuda önemli bir çıkış yaptı. Yurtta Sulh Konseyi’nin siyasi ayağının olup olmadığını tartışmaya açtı. “Bize yetki versinler ortaya çıkaralım” dedi. Darbeciler 27 Mayıs’ta olduğu gibi doğrudan kendileri mi yönetecekti, yoksa sivillerden oluşan bir hükümet mi teşkil edeceklerdi? Bahçeli’nin bu sorusu o açıdan önemli. Bahçeli yoksa cevabını bildiği bir soru mu soruyor?