AK Parti’den koparak yeni parti kuranların bir özelliği var. İktidara diğerlerinden daha acımasız muhalefet ediyorlar. AK Parti iktidarının cumhurbaşkanları, başbakanları bakanları demek ki içlerinde Erdoğan’a karşı büyük bir nefret biriktirmişler. Kendilerini cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlıklar gibi görevlere getirdiği için olsa gerek! Bu yönleriyle ayrı bir tez konusu olurlar.
Koronavirüs sürecinde uzun süredir sesi çıkmayan Ali Babacan’ın Fox TV’deki yayınını izledim. Babacan’dan bu sürece ilişkin yapılanları takdir eden, yapılması gerekenlere işaret eden bir performans bekliyordum. Ama bir siyasi partinin genel başkanından ziyade hazine müsteşarı gibi konuştu. Babacan bir karar vermeli: Siyasetçi mi olacak, yoksa teknokrat olarak mı kalacak? Anlaşılan o ki küresel salgın da olsa, Suriye krizi de yaşansa Ali Babacan’dan ekonomiden başka bir şey duymayacağız. Ama siyaset bu değil ki... Dünkü programda ne yaptı? Ekonomiyle ilgili olumsuz bir tablo çizerek söze başladı. Hadi onu geçtim. Türkiye’nin alacaklarından vazgeçmesi ve tüm cephaneyi boşaltması gerektiğini söyledi. Bunlar panik işareti. Ali Babacan’ı Ali Babacan yapan, popülist olmaması ve kriz dönemlerinde rasyonaliteyi kaybetmemesiydi. Demek ki siyasete girince böyle oluyor.
Erdoğan’la olunca hepsi pırıltılı birer siyasetçiydiler, Erdoğan olmayınca ışıltılarını kaybettiler. Söylemleri hızla marjinal sol partilerin diline dönüyor.
PKK’YA DEĞİL SOYLU’YA SALDIRDILAR
Diyarbakır Kulp’ta odun toplamaya giden 5 kişinin PKK’lılar tarafından katledilmesi üzerine sıcağı sıcağına İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile konuştum. İnsanlığın koronavirüs belasıyla boğuştuğu bir dönemde, PKK’nın sivil insanları katletmek için bombalı tuzaklar kurmasına dikkat çekmeye çalıştım.
PKK’nın ilk eylemi olan 1984’teki Şemdinli ve Eruh baskınından sonra Özal’la Şemdinli’ye giden gazetecilerden biriyim. Kürt sorununun demokratik çözüm süreçlerini yakından izledim. Hep PKK ile Kürt sorununun birbirinden ayrılması gerektiğine inandım. PKK hem Kürtlere hem Kürt sorununun çözümüne çok büyük zararlar verdi. Bir süredir sinmiş olan PKK, Kulp’ta 5 sivil vatandaşımızı katlederek bölge halkını sindirmek istiyor. “Ben hâlâ güçlüyüm” mesajı vermeye çalışıyor. Baharla birlikte yeniden terör saldırılarına başlayacağı mesajını veriyor. PKK’nın yeniden bölgeye korku salmasına izin verilmemesi gerekiyor. İçişleri Bakanı Soylu bunun farkında. O nedenle Kulp’taki katliamı gerçekleştiren PKK’lıların tespit edilip ibret-i müessire olacak bir şekilde cezalandırılmasını istiyor. Böylece PKK’nın bölgeye korku salması değil, tam tersine PKK’ya korku salınması amacını taşıyor. O nedenle, “Bölge komutanını aradım. ‘Bulunca lime lime edin’ diye talimat verdim” dedi.
Vay sen misin bunu diyen... PKK’ya tek bir laf edemeyenler, “Kulp’un gariban Kürtlerini niye katlettin?” diyemeyenler, “Hani sen Kürtlerin davasını güdüyordun, Kürtleri niye katlediyorsun?” diye hesap soramayanlar İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya saldırmaya başladı.
Dikkat ettim, tek birinde PKK’ya yönelik en ufak bir tepki yoktu. Ama varsa yoksa Soylu’ya hakaret ediyorlardı. Bir süre bu mesajları izledim. PKK’lılar, Hizbullahçılar ve FETÖ’cüler el ele vermişti.
Tabii patronları aynı olunca...
TÜRKİYE’Yİ ABD’YE ŞİKÂYET ETMEK
KORONAVİRÜS Çin’de çıktı ama ABD’yi vurdu. Salgından önce seçimleri kazanmasına kesin gözüyle bakılan Trump, çok büyük bir darbe yedi. Artık ABD’nin dünya liderliği sorgulanıyor. Sadece İngiltere’de değil, ABD’de de çöp poşetiyle kendini korumaya çalışan sağlık görevlilerinin fotoğrafları dolaşıyor. ABD’de de sağlık sistemi dökülüyor. Örnekleri çoğaltıp sizi bunaltmak istemiyorum. Harvard Üniversitesi’nden bir grup doktor İtalya örneğini inceleyerek bir rapor hazırlamışlar. İtalya’da yapılan yanlışları 4 madde halinde sıralamışlar. ABD’nin yanlışlarını anlatmak için ansiklopedi yazmak gerekecek.
Türkiye ise bu salgını en az zararla atlatmak için mücadele ediyor. Her şeyimiz dört dörtlük değil ama en azından ABD’de olduğu gibi doktorlar tıbbi maskeleri 1 hafta kullanmak zorunda değil. Ülkemizde maskeler ücretsiz, koronavirüs hastalarının tedavisi ise bir kuruş alınmadan yapılıyor.
Tablo böyleyken, CHP’li eski milletvekili Barış Yarkadaş tutmuş Türkiye’yi ABD’ye şikâyet etmiş. Hani bunlar solcuydu? Hani bunlar ulusalcıydı? Solcu insan emperyalist Amerika’ya ülkesini şikâyet eder mi? Geçmişte şehir hastanelerine çok muhalefet etmişti. Koronavirüsle mücadelede şehir hastanelerinin yanlış olduğu gibi bir de cevher yumurtlamış. Bu neyin kafasıdır anlamadım. Şehir hastaneleri olmasa, yoğun bakım üniteleri devreye girmese ne yapacaktık?
Allah’ın sopası yok ki gözüne soksun derler ya, Barış Yarkadaş’ın ABD’ye Türkiye’yi şikâyet ettiği gün ABD, Türkiye’den yardım talebinde bulundu. Listeyi inceledim, maskeden solunum cihazına, eldivenden ventilatöre 27 kalem tutuyor. Türkiye’den 100 ülke talepte bulunmuş, biz şu ana kadar 30 ülkeye karşılıksız yardımda bulunmuşuz. İhracına izin verilen ekipmanla birlikte bu sayı artıyor.