İlk kez cemaat görünümlü bir yapı darbe yapmaya kalkıştı. İlk kez millet ölümü pahasına sokaklara çıkıp darbeye direndi. İlk kez bir cumhurbaşkanı darbeyi önledi. Ama bir halka eksik kaldı...
Meclis bombalanmış, polis akademisi savaş uçaklarıyla vurulmuştu. CNN Türk’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yayından sonra hedef olmamak için Hürriyet’in bulunduğu binanın ışıklarını kapatmıştık. 15 Temmuz’u bitirmiş, gün 16 Temmuz sabahına doğru dönmüştü. O şartlar altında bilgisayar ekranının ışığında yazı yetiştirmeye çalışıyordum. Karanlıkta yazamadım. Işığı açtım. Yazıya başlamadan önce başlığını koydum: ‘Gün demokrasiyi savunma günü’.
Tam başlamıştım ki “Güm” diye bir ses duyuldu. Bina sallandı. Ses, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin olduğu taraftan geliyordu. Koştum, ışığı kapattım.
Benim hikâyem...
15 Temmuz akşamıydı. Gazeteci arkadaşım İpek Özbey aradı. “İstanbul’da tanklar Boğaz Köprüsü’nü tutmuş” dedi. İpek’le konuşurken bir yandan da televizyonu açmıştım. Boğaz Köprüsü’nde askerler vardı. İpek’e, “Normal şeyler değil bunlar” dedim. Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Özkürkçü’yü aradım. Açmadı.
Meğer o sırada Genelkurmay’a baskın yapılıyormuş. O arada Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak aradı, “Kimseden haber alamıyorum,
ne oluyor” diye sordu. “Bir tuhaflık var bu işin içinde. Bir kalkışmaya benziyor” dedim. Ne olduğunu anlamak için Genelkurmay’a doğru yola çıktım.
Genelkurmay’ın önünde tam bir kargaşa hali vardı. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’i aradım. Oradaki manzarayı anlattım. “Emir komuta zincirinde gözükmüyor, bir grubun kalkışması gibi” dedim. NTV Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri’yi arayıp aynı şeyleri anlattım. Yayına çıkıp bunları anlatmak istediğimi söyledim. Tereddütsüz, “Sen televizyona geç” dedi. Ama o mümkün olmadı. Çünkü yolları kesmeye başladılar. Ara sokaklardan NTV’ye gitmeye çalışırken Sedat Ergin aradı: “Genelkurmay’dan açıklama varmış, sana da geldi mi” diye sordu. O sırada bildiri TRT’de okunmaya başlamıştı. E-postalarımı dikkatlice inceleyince Sedat Ergin’e, bu işte bir tuhaflık olduğunu çünkü Genelkurmay’dan bize gelen mail’lerin ‘Genelkurmay Başkanlığı’ diye bittiğini, bununsa Yurtta Sulh Konseyi diye sonlandığını ayrıca bir kısmımıza gönderilip bir kısmımıza gönderilmediğini söyledim. Sedat Ergin, “Sen gazeteye geç” dedi.
O sırada MİT Basın Müşaviri Nuh Yılmaz’a ulaştım. “MİT’e saldırdılar, çatışma var” derken sesi heyecanlıydı. İçişleri Müsteşarı Selami Altınok aradı. “Savaşacağız, bunlara teslim olmayacağız” diye bağırıyordu.
“Böyle yayına alalım”
Hürriyet’in önüne geldiğimde CNN Türk’ten aradılar. Yayına almak istiyorlardı. CNN Türk Ankara Temsilcisi Hande Fırat o sırada, “Görüntü gelmedi” diyor, karşısındaki “Görüntüyü aktarıyorlar” diye karşılık veriyordu. Cumhurbaşkanı’nın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’ın, “Biz söyleyelim, siz yayına aktarın” dediğini duyunca Hande Fırat’a destek olmak için, “Halk bizim ne düşündüğümüzü merak etmiyor. Cumhurbaşkanını görmek istiyor, onun ağzından duymak istiyor” dedim. Bunun üzerine Hasan Doğan, FaceTime’daki görüntüyü kastederek “Bu konuşmayı yayına aktarın” dedi. Teknik servise sorduk. FaceTime’ı doğrudan yayına aktaramayacaklarını söylediler.
Hande Fırat’a, “Bu şekliyle yayına alalım” dedim. Hande Fırat o sırada İstanbul’a “Yayına giriyoruz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, FaceTime’dan darbeye karşı direnme çağrısı yaptı, halka “Sokaklara çıkın” dedi. Tarihi bir yayın oldu.