Köy okullarıyla ilgili durum tespiti yapmak için dün İzmir Urla’nın Bademler köyündeydim.
Bademler deyip geçmeyin, ülkemizin en önemli köylerinden biri. Örneğin tiyatrosu, oyuncak müzesi, kalkınma kooperatifi, koleji olan ender köylerimizden biri. Çoğunluğu yazlıkçılar olmak üzere bin 500 hanelik bir köy. İlk ve ortaokulundan mezun olanlar arasında bakanlar, milletvekilleri, profesörler var.
Yöresel ürünler pazarını ilk açan köyümüz, daha da önemlisi, eğitim seviyesi en yüksek 10 köy sayın deseniz, biri de o olur!..
Kalabalık bir köy olmasına rağmen, yeterince çocuk yok. Olanlar da ya köydeki ya da çevredeki kolejlere gönderilmiş. Devlet okullarını tercih edenler de Urla’daki, Güzelbahçe’deki okulları tercih etmiş. Bu yüzden de öğrenci sayısı azalmış. Azalınca da MEB’in eline, okulu kapatmak için altın fırsat geçmiş. Okulu nasıl ayakta tutarım diye değil, nasıl kapatırım diye kafa yormaya başlamış! Köy sakinleri de MEB’den geri kalmamış, “en iyi okul, en yakın okul” gerçeğini göz ardı ederek, uzaktaki okullarda daha iyi eğitim arayışına girmişler.
Gidip okulu gezdim, öğretmenlerle, öğrencilerle, velilerle konuştum ve şaşkınlıkların en büyüğünü yaşadım. Böylesi bir okul, böylesi bir öğretim kadrosu, böylesi bir yaşam için kalkıp oraya gidip, çocuk yetiştirmek varken, oradan kaçmanın mantığını anladım desem yalan olur.
Önceki akşam, tiyatro salonunda velilerle uzun uzadıya sohbet ettik, köyün, okulun, ülkemizin nasıl çok daha iyi noktalara geleceğini konuştuk. İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in en seçkin bölgelerinde nasıl bir veli kitlesi varsa, onlardan hiçbir farkları yoktu.
Karşıyaka’nın filizleri
Öğrenciler, cin gibiydi, içlerinde resimde dünya şampiyonu olanları da vardı, eğitim, demokrasi, hukuk, insan hakları konusunda ciddi ciddi sizinle tartışmaya girenler de...
Böylesi bir okulu ödüllendirmek varken, sadece öğrenci sayısına bakarak kapatmaya yeltenmek, eğitimde de tuzun koktuğu anlama gelir ki yuh olsun hepinize demekten kendimi alamadım!..
İzmir’e gitmişken, Karşıyaka’nın filizlerine merhaba dememek olmazdı. İki arada bir derede koştur koştur Karşıyaka’ya da gidip, Kültür Merkezi’nde öğrencilerle keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
İzmir Milletvekili Atilla Sertel, Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, Sosyal Yardım İşleri Müdürü Fatma Bozan ve öğretmenlerin yanı sıra yüzlerce genç vardı.
Belediye, sınavlar da dahil, hemen her alanda kendini geliştirmek isteyen her gence kapılarını sonuna kadar açmış. Öğrencilerin çok daha donanımlı olmalarına destek çıkmak isteyen her apartman da maddi ve manevi katkılarıyla, bu projeye destek olmuş. Çok yol kat etmişler, mutlu oldum...
İstanbul’un en önemli sorunu yurt ve yemek. Eski bir meslektaşımız olan Sertel, “İzmir’de, aç ve açıkta kalan tek üniversite öğrencisi bulamazsınız” diyerek yurt ve yemek konusunda, isteyen her öğrenciye yardımcı olduklarını dile getirdi ve zorda kalan öğrencilerin kendisini aramasını istedi.
Son yaşanan gelişmelerden sonra darısı İstanbul’a demekten kendimizi alamadık!
İzmir’in gençleri, her zamanki gibi, yine soran, sorgulayan, olabileceğin en iyisini arayan bir tavır sergiledi. Sıradanlığa asla razı değiller. Çıtaları hep yüksek ve mazeret istemiyorlar.
YÖK aynı YÖK!
İzmir’deyim ama aklım Gebze’deydi, YÖK Başkanı Saraç, çok önemli açıklamalarda bulunacağım diye arkadaşlarımızla bir araya gelmişti.
Sonuç, enteresan hem de çok enteresan!
Kendi yarattıkları ucube sistemden ve ucube kurumlardan şikâyetçi olmuş!
Her ne kadar kendilerine “Yeni YÖK” deseler de eski YÖK’ten hiçbir farklarının olmadığını bir kez daha gösterdiler!..