Eski dünya düzeni eskide kaldı ama hâlâ onda ısrar edenler var. Hem de dünyanın her yerinde.
Sırtında yumurta küfesi taşımayanlar rahatlıkla konuşuyor. Sorumluluk sahipleri ise Trump hariç çok daha temkinli!
Örneğin, Tesla ve SpaceX’in kurucusu Elon Musk, ABD’de koronavirüs salgınına karşı uygulanan sosyal mesafe ve karantina önlemlerinin Anayasa’ya aykırı ve “faşistçe” olduğunu öne sürerek “Amerikalılara kahrolası özgürlüklerini geri verin” demiş. Sanki keyfi alınmış bir karar ve sadece Amerikalılara özgü bir dayatmaymış gibi!..
Almanya Başbakanı Merkel ise dünyanın en deneyimli politikacılarından birisi olarak, “Yasaklar, politik hayatımda aldığım en zor kararlardı ama gerekliydi” diyerek, çok daha sağduyulu bir mesaj verdi.
Bizde de durum farklı değil. Olaya hâlâ politik çerçeveden bakanlar çoğunlukta. Kimilerine göre muhalefet ve eleştirenler ne söylüyorsa yanlış, iktidar ne söylüyor ve yapıyorsa doğru, kimilerine göre ise yapılan her şey yanlış! Bundan kurtulmanın zamanı geldi de geçiyor. Doğru, doğrudur, kişiden kişiye ya da nereden baktığınıza göre değişmez. Olaylara, özellikle de koronavirüs konusunda alınan kararlara ve yaptırımlara, artık bu çerçeveden bakmak zorundayız.
Alınan kararlar ve uygulamalar içerisinde alkışlamamız gerekenler varsa alkışlamalı, uyarmamız gerekenler varsa, gönül rahatlığıyla bunu yapabilmeliyiz. Referansımız da bilimin yol göstericiliği ve vicdanımız olmalı. Gereksiz polemikler ileride derin pişmanlıklar yaratabilir.
Çünkü söz konusu olan sadece sağlığımız değil, ülkemiz ve dünyanın geleceğidir!..
Okullar açılır mı?
Genel çerçeveyi doğru oturtursak, yapılan tartışmalar da doğru zeminde ilerler.
Milyonlarca öğrenci, veli ve öğretmen, Bakan Selçuk’un son açıklamalarından sonra, okulların açılışını tartışıyor.
Evet, 20 yaş altı çocuk ve gençlerimiz evde çok sıkıldı. Hemen herkes artık bir esneklik istiyor ama bunun yolu, okulların açılması mı olmalı?
Ülkenin toplam nüfusu bizim ilköğretimdeki öğrenci sayımızdan bile az olan Finlandiya, Almanya ve daha pek çok ülke okullarını kademeli açarken, bizim 1 Haziran’da tümünü açmamız ne kadar doğru olur? Yine aynı şekilde risk faktörü tamamen ortadan kalkmamışken ve steril ortamlar henüz hazırlanmamışken sınav tarihleriyle sürekli oynamak ve erken sınav için ısrarcı olmak ne kadar kabul edilebilir?..
Değiştik mi?
Eskiden, okulların kapanması müjdeli haber olurdu.
Kar, kış tatilleri “müjde” diye duyurulurdu.
Şimdi ise okulların açılmasını müjde diye duyuruyoruz.
Bu yeni durumu nasıl değerlen-dirmeliyiz?
Eğitimin, okulun ve öğretmenin önemini nihayet anlayabildik mi yoksa evde oturmaktan çok mu sıkıldık?..
Bu arada eğitimle ilgili senaryoların sayısı o kadar çok arttı ki hangisine inanacağımızı şaşırdık, en doğrusu bekleyip görmek.
Çocuklarımız hepimiz için çok önemli, yeni kararlar alınırken, eminiz ki onların sağlıkları hiçbir şekilde riske atılmayacak ve en doğru olan yapılacaktır.
Eğer ille de okullar açılacaksa, herkes birinci dönem notlarına göre bir üst sınıfa geçeceğine göre, devam zorunluluğu getirilmeyebilir. Yani, isteyen gider, istemeyen gitmez!
Okulların açılması moral açısından yararlı olabilir ama akademik açıdan hiçbir şey ifade etmeyecek. Umarız, alınacak karar, girilecek riske değer!..
YKS’nin tarihi değişecek mi?
Üniversiteye giriş sınavı YKS, 20-21 Haziran tarihinde yapılacaktı, 25-26 Temmuz’a ertelendi.
Şimdi tekrar öne çekileceği konuşuluyor. Hem de artan bir şekilde.
YÖK ve ÖSYM son gelişmeler çerçevesinde yeni bir açıklama yaparsa, adayları ve ailelerini çok rahatlatır...
Hayır, tüm söylentiler doğru değil ya da evet, gelişmeler çerçevesinde sınav tarihinde bir değişiklik olabilir açıklaması yapmak o kadar zor mu?
Ne olur, şehir efsanelerinin veli ve öğrencilerin kafasını karıştırmasına fırsat vermeyelim.
Kontrollü serbestlik!
Karantina sürecinde durumları hâlâ bir netlik kazanmayan 20 yaş altı çocuklarımız ve 65 yaş üstü büyüklerimiz bir hayli sıkılmış durumda.
Sadece onlar mı? Yakınları da ısrarla biraz yumuşama istiyor.
Okul ve sınav tarihlerindeki esneklik umarız onlara da yansır. Neden mi?
Hem çok sıkıldılar hem de birbirlerini üzmeye başladılar.
Sosyal hayatlarının bittiğine mi üzülsünler, ekran bağımlısı haline gelmelerine mi?