Tarih kitapların yer alan bilgilere göre, 1912 yılında Balkan Savaşı'nda Osmanlı Devleti, ayaklanan Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ devletlerine karşı savaşa girdi. Düşman Çatalca'ya kadar ilerlerken, ülkenin 4 bir yanından gelen askerler onları durdurmak için savaşa girdi. Bu grup içinde bulunan Alanya'dan savaşa katılmak için yola çıkan askerler günlerce yollarda yürüyüp birliğine katıldı. 86. Alay'a bağlı Alanyalılardan oluşan Alaiye (Alanya) Redif Taburu düşmanı püskürtüp Dağyenice köyü civarında mevzilerde konuşlanarak dinlenmeye başladı. Mevzilere sızan Bulgar askerleri, Alaiye Taburu'na saldırarak bir gecede 157'si Alanyalı 657 askeri şehit etti. 1912 yılının 17 Kasım gecesi yaşanan bu acı olaydan sonra bu tepe ‘Alaiye Şehitliği' olarak kayıtlara geçti.
30 şehit mezarlığı bulundu
İstanbul Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Bölümü tarafından bölgeye bir "Balkan Şehitliği Müzesi" yapılması planı doğrultusunda gerekli izinler alınarak İstanbul Arkeoloji Müzeler Müdürlüğü tarafından yaklaşık bir yıl önce çalışma başlatılmıştı. İstanbul Arkeoloji Müze yetkileri tarafından yürütülen çalışma sonucu önce Alaiye Şehitlik anıtının bulunduğu bölge incelendi ancak bir şey bulunamadı. Bunun üzerine anıtın çevresinde bulunan alanda başlatılan kazı çalışmalarında 30 şehit mezarı bulundu. Şehitlerin 16'si toplu bir mezarda gömüldüğü, diğer mezarların ise tekil olduğu tespit edildi.
Üniformalarla gömülü olan bazı şehitlerin ismi tespit edildi
Üniformaları ile gömüldükleri anlaşılan şehitlerden geriye kalanlar bazılarının isimlerinin tespit edilmesini sağlandı. Yaka numaralarından 86.Alayın subayları olduğu öğrenilen Mehmet Nuri, Necmettin ve Osman Binveli'nin birliklerinde subay oldukları tahmin ediliyor. Diğerlerinden biraz uzağa gömülen iki şehidin ise Osmanlı ordusunda, Bulgarlarla savaşan gayrimüslim Daniel ve Avedis isimli subaylar olduğu ortaya çıktı.
“Çatalca olduğun öğrendikten sonra arkadaşlarla harekete geçtik”
Alaiye Taburu'nda dedesi Hacıçavuşoğlu Mevlüt ile beraber 157 Alanyalının şehit düştüğünü belirten Eğitimci, Araştırmacı-Yazar Haşim Yetkin (81), dedesinin Çatalca'da şehit olduğundan 3 ay sonra annesinin doğduğunu söyledi. Yetkin, “Benim araştırmalarında burada şehit olanlar Redif Taburu olarak geçiyor. Redif Taburu askerliği bittikten sonra tekrar askerliğe çağrılan insanlardan oluşuyor. Yaptığım araştırmaları 1988 yılındı çıkardığım kitaba yazdım. Çatalca'nın o gün tarihindeki ismi ise Uzankavak olarak geçer. Ben o dönemlerde Uzunkavak olarak araştırma yaptım. En son Erkem Yıldız adında bir trafik polisiyle tanıştım. Bu bana Uzunkavak'ın Çatalca olduğunu söyledi. Çatalca olduğun öğrendikten sonra arkadaşlarla harekete geçtik. Daha sonra Çatalca Şehitliği'ni birlikte ziyaret ettik. Daha sonraki dönemlerde ise Alanya'da oluşturduğumuz dostlar grubuyla beraber buraya ziyaretler gerçekleştirdik” dedi.
“Dedemin kardeşi o günleri anlatırdı”
Şehitliği'nin yeri tespit edildikten sonra sık sık ziyaret ettiklerini aktaran Yetkin, “ 1984-1989 Alanya Belediye Başkanı olan Müstakbel Dim'in sayesinde ilk şehitlerimizi anma töremiz başladı. Ondan sonraki tarihlerde Alanyalılar her sene 17-18 Kasım'da törene katılırlar. Ben birçok kez törenlere katıldım. Ruhları şad olsun. Dedemin kardeşi Hacıçavuşoğlu Hasan o günleri anlatırdı. Orada şehit düşenlerin ani baskında göğüs göğüse çarpıştıkları ve vücutlarında süngü saplı olduğunu söylerdi. Hacıçavuşoğlu, şehitlerin arasında yabancı subayların olduğunu da ifade ederdi. Alaiye (Alanya) Redif Taburu'ndan bir sağ çıkan olmamış. Geri hizmette çalışan birkaç kişi ise geri gelmiş. Ninem Allah rahat eylesin. O gelenlerden birine Ninem ‘ağa bizimki nerede kaldı' diye sormuş ve aldığı cevap; ise bizimki şehit oldu Çatalca'da kaldı diyor” diye konuştu.
“Benim annem dedem şehit olduktan 3 sonra doğmuş”
Şehitlikte birkaç değişikliğin olduğunu ifade eden Yetkin, “1954-1955 yıllarında yapılan anıt daha sonra değiştirildi. Alanya'da farklı tarihlerde o dönemin belediye başkanlarıyla sık sık törene katılım gösterdik. Alanyalılar da töreni geleneksel hale getirerek Kasım 14-15 gibi giderler ve o günü beklerler. İlk ziyaretimde ben gözyaşlarımı tutamadım. Daha sonraki zamanlarda gittiğim de ise yine kendimi tutamadım ve gözyaşlarımı hakim olamadım. Benim annem dedem şehit olduktan 3 ay sonra doğmuş. Düşünün dedem 1912 Kasım'da şehit oluyor, annem ise Şubat ayında doğmuş. Biz orada gördük tabii bunları, şimdi de yeni bir kazı yapıldı. O kazıda çıkan kemikleri gördükçe kendimi tutamıyorum ve ağlıyorum. Çok zor konuşuyorum. Onların ruhunu şad etmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Bu kazılardan sonra da gidenlerin daha çok olacağını düşünüyorum.”
“Benim ecdadımın orada şehit olması bende manevi duygular depreştirdi”
Konuyla ilgili bilgi veren tarihçi-yazar Oğuz Korum ise şunları söyledi: “1912 yılının Kasım ayında o dönemin Alaiye Redif Taburu'nda o askerler 2. Kez 1. Balkan harbine iştirak etmek için İstanbul'un Çatalca İlçesi Yenice Köyü'ne ulaşmışlar. Bu grubun içerisinde benim annemin amcası dönemin Kargıcak köyünden Dikmenli Mehmet'te yer almakta. Dağ Yenice köyünde, Niğde Taburu ve Isparta Taburu ile yan yana dizilmişler. Çadırlarda kalıyorken 1912 yılının 17 Kasım gecesi ani bir Bulgar baskınında buradan giden 157 er süngülenerek delik deşik edilmiş. Benim çocukluğumda yaşlılar derdi ki, benim dedem, benim amcam, benim emmim Balkan'da kaldı, gelemedi Bulgar'da kaldı derlerdi. Bende bunu düşünürdüm niye böyle söyleniyor diye. Meğerse bu İstanbul'un Çatalca ilçesi Yenice köyünde şehit düşen Alanyalı askerler için söyleniyormuş. Duyduk ki yapılan kazılarda Alanya Taburunun iskeletleri ortaya çıkarılmış. Cennet mekanları olsun. Ben oralara çok gittim. Gittiğimde içim ürperdi. Benim ecdadımın orada şehit olması bende manevi duygular depreştirdi. Bugünkü gençlerin bu olaylardan çıkarabileceği çok sonuçlar var” şeklinde konuştu.